Ben Hüseyin Gülerce’den daha iyi bilemem... İçlerinde çalıştı, muhabbetlerine tanık oldu, meselelere nasıl baktıklarını ve “öteki” hakkında ne düşündüklerini gördü... “Onlar medya değil, savaş aleti” diyorsa vardır bir bildiği.
Ben bu konuda görüş bildirmek istemiyorum.
Bilmiyorum. Tanımıyorum.
“Ajandaları” konusunda fikir sahibi değilim.
Mesele yargıya intikal etti. “Yargının ne karar vereceğini bekleyelim ve yargıya güvenelim” diyorum.
Ergenekon soruşturması medya mensuplarına uzandığında, rahatsızlığımızı dile getirmiş, “Nedim-Ahmet işi yanlış oldu. Soner Yalçın’ın gazeteciliği problemlidir ama bu kadarı da yapılmamalıydı, iş medyaya uzanmamalıydı” demiştik.
Rahatsızlığımız, o dönemde, mülâaneci meslektaşlarımız tarafından, “Onlar gazeteci değil, terörist” çığlıklarıyla bastırılıyordu; bu konuda manşetler atılıyordu, gizli kayıtlar yayınlanıyordu, çakma liberallerin tanıklığına başvuruluyordu ve bir şekilde ikna edilmemiz sağlanıyordu.
Ben bunu yapamam... “Onlar gazeteci değil, terörist” diyemem... Gizli kayıt peşinde koşamam, ikna turları düzenleyemem, meslektaşlarıma yakın markaj uygulayamam...
En fazla şunu söyleyebilirim: “İpek-Koza Grubu hakkındaki karar, yargının bir tasarrufudur. Yargıya güvenelim. Bırakın, yargı görevini yapsın.”