Aşağıda okuyacağınız yazı, 3 Ekim 2014 tarihinde, yine bu köşede intişar etti.
Hani, bayan eş başkan, “Türkiye terörist ülkedir” diyordu, sınır ötesi harekât için de “Yazık değil mi Mehmetçiklere” diyerek, riyakârlığın dibini buluyordu ya... (Dünün “faşist TC askeri”, nasıl olduysa, birdenbire “Mehmetçik” oluverdi.)
Bu hanımefendiye bazı cevaplar hazırlamıştım ama 3 Ekim 2014 tarihli yazıma bakınca, bu cevabın bir yıl öncesinden verilmiş olduğunu gördüm.
Okuyalım:
Hem “Türkiye IŞİD’i destekliyor, örgütün kullandığı ağır silahlar Türkiye’den gönderiliyor” diyeceksiniz, hem de “Türkiye niçin bize yardım etmiyor, niçin bizim adımıza Kobani’de savaşmıyor. IŞİD hepimizi kesecek” diye ağlayacaksınız.
Türkiye ne yapsın?
Türkiye “Tampon bölge oluşturalım” diyor, itiraz ediyorsunuz... (Salih Müslim tampon bölge düşüncesini “işgal” sayacaklarını söylüyor. “Bize yardım edin, silah gönderin, hatta bizim adımıza IŞİD’le savaşın ama Rojava’da nasıl bir düzen kuracağımıza karışmayın” diyor.)
Türkiye, “IŞİD belasını başımıza sardıran Esad’la savaşmak yerine, Rojava’da devrim peşinde koştunuz, sizin gibi düşünmeyen on binlerce ırkdaşınızı güneye sürdünüz... Adam öldürdünüz, İşkence yaptınız. Üstelik, size kimlik bile vermeyen Esad rejimiyle anlaşma cihetine gittiniz. Bari bundan sonra aynı hataları tekrarlamayın” diyor, itiraz ediyorsunuz.
Türkiye, “Bakın, 200 bine yakın Kürdü sınırdan geçirdik... Hastaları tedavi ettik, yaralı PYD militanlarına sağlık hizmeti verdik, siz de yardımcı olun, çözüm süreci başarıya ulaşsın, sonra hep birlikte bölgenin istikrarı konusunda bir çalışma başlatalım” diyor, itiraz ediyorsunuz.
Hayır, sadece itiraz etmiyorsunuz...
Mülteci kafilesine refakat eden askerleri taşlıyorsunuz. Dahası, IŞİD’e karşı ordu kurma yetkisi istiyorsunuz.