Gazeteci Nuh Köklü’nün öldürülmesiyle ilgili davanın ilk duruşması yapıldı.
Katil, “Bıçağı sapladığımı hatırlamıyorum. Galiba bıçağın üzerine düştü” diye bir savunma yapmış. İfadesine, “darp edildiği için gözünün döndüğünü, dükkâna birkaç kez girip çıktığını, sonuncusunda elinde bıçakla döndüğünü” eklemiş.
Sonrası flu...
Sonrasında maktul (yani Nuh Köklü) bıçağın üzerine düşmüş... Hatırlayabildiği bu.
Önce Nuh Köklü’nün nasıl öldürüldüğünü hatırlayalım isterseniz:
Bir grup arkadaş (aralarında Nuh Köklü de bulunuyor), birbirlerine kartopu atarak sokak ortasında eğleşiyorlar. Arkadaş grubundan birinin fırlattığı kartopu yanlışlıkla sokağın karşısında bulunan bir işletmenin (aktar dükkânının) camında patlıyor. İşletme sahibi (yani esnaf) sinirle dışarı fırlıyor, arkadaş grubuyla tartışmaya başlıyor. Küfürler. İtişmeler... O sırada arkadaş grubundan biri uçan tekmeyle işletme sahibini yere indiriyor. Sinirler daha da geriliyor. Derken, yere düşen işletme sahibi elindeki bıçağı önüne gelen ilk kişiye (gazeteci Nuh Köklü’ye) saplıyor.
Bir psikopat vakası...
Neredeyse her sokak başında, her trafik itişmesinde görülebilecek türden bir olay.
İşletme sahibi daha önce bu türden olaylara bulaşmış. Mahkemeye düşmüş, filan. Bildiğiniz “sicilli” saldırganlardan biri...
Hayır, öyle olmamış.
Nuh Köklü’nün katili (esnaf olması hasebiyle), Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın bir kişiymiş... Hatta cinayet emrini bizzat Erdoğan vermiş
Bunu nerden anlıyoruz?
Şuradan anlıyoruz:
Gezi devrimi (Erdoğan’ın talimatıyla) bir gurup esnaf tarafından provoke edildiği için, Gezi olaylarına hoş bakmadığı tahmin edilen Nuh Köklü’nün katili de, otomatikman Erdoğan’cı hüviyeti kazanıyor.