Hukukçu değilim... Dolayısıyla, “Medrese-i Yusufiye’den polis kaçırma operasyonunu” hukuki terimlerle açıklayamam... Bu beceriyi yahut cesareti gösteremem... Buna cüret bile edemem.
Söylenenlerden “çıkardıklarımı” ve hissiyatımı yazabilirim sadece.
Hissiyatım şu:
Durumdan vazife çıkaran gözü kara iki hâkim, kaç-göç bir kararla polisleri (ve bu arada tutuksuz yargılanmasına kimselerin etmeyeceği Hidayet Karaca’yı) salıvermek istedi. Amiyane tabiriyle “yemedi...”
Olsun...
Maksat ille de bir “tahliye” çıkarmak değildi.
Ortaya çıkaracakları “kaos” görüntüsü de pekâlâ iş görebilirdi.
Nitekim öyle oldu.
Sanıkların tahliyesinin “teknik” açıdan mümkün olmadığını gören müntesipler, işi ajitasyona döktüler ve “Hukuk yok... Yargı iflasta... Majestelerinin mahkemesi...” nitelemeleri üzerinden yeni bir algı operasyonuna giriştiler. (Şu “algı operasyonu” lafını hiç sevmiyorum ama burada cuk oturuyor sanki. Zaten bütün mesaileri ortaya bir “algı” çıkarmak değil mi?)
***
Müntesiplerden biri, dün, “Sulh Ceza Mahkemeleri, proje mahkemeleridir” diye yazmış... “Vicdansızlar” diye eklemeyi de ihmal etmemiş tabii...
Kanunla kurulmuş bu mahkemelerin hangi projeye istinat ettiğini bilmiyoruz ama aynı arkadaşların, yine yasayla kurulmuş Özel Yetkili Mahkemelere hiç itiraz etmediklerini, itiraz edenleri sıradan Ergenekoncu ve darbeci ilan ettiklerini daha dünmüş gibi hatırlıyoruz.