Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “birleştirici” özelliği sadece yerelle sınırlı değil.
Hani bir dönem CHP’yi, FETÖ’yü, PKK’yı, HDP’yi, Beyaz Türkleri, Kemalistleri, Enveristleri “Erdoğan düşmanlığı” temelinde birleştirmişti.
Cumhurbaşkanlığı seçimine bu ittifakla gidilmişti.
Hatta bu ittifak üzerine bir de darbe bina edilmişti.
Bu “saf” sıkı tutuluyor... “Yenikapı Ruhu” hikâye... Ellerinden gelse ve de kamufle olmayı becerebilseler, FETÖ’ye ikinci bir darbe siparişinde bulunacaklar. Arkalarında “terör konsorsiyumu”, şimdilik PKK saldırılarıyla idare ediyorlar...
Konsorsiyum canavar yüzünü dün Şemdinli’de gösterdi.
Bir karakolumuza saldırdı. Askerlerimizi şehit etti.
Hani hiçbir cinayeti, hiçbir terör saldırısını kınayamayan Paşa torununun, “Eyvah! PKK’ya karşı topyekûn savaş mı?” diye sorduğu ve terörden devleti sorumlu tuttuğu saatlerde...
Topyekûn geliyorlar.
Çünkü Türkiye can sıkmaya devam ediyor.
Sınır güvenliğini korumaktan vazgeçmedi, vazgeçmiyor... Müstevlilere taviz vermedi, vermiyor...
En önemlisi, Cumhurbaşkanı darbeden sağ-salim kurtulmayı başardı. Ölmedi. Ölmediği için de, “dost” (!) mahfiller tarafından suçlanıyor. Hâlâ iç ve dış muarızlarının yoğun bombardımanı altında...
Demek ki, Erdoğan’a has “birleştiricilik”, bundan sonra dışarıda da (sınırlarımız dışında da) karşılık bulacak.
Fırat Kalkanı Operasyonu başladığında ve DAEŞ birlikleri Cerablus’tan çıkarıldığında ilk tepki, DAEŞ’e karşı savaştığını söyleyen PYD’den gelmişti...
PYD’nin içerdeki uzantısı HDP de, operasyonların devamı halinde (Münbiç’e girilmesi durumunda), Türkiye’yi ateşe verecekleri tehdidinde bulunmuştu.
İkinci tepki, niyeyse, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldi:
Fazla güneye inmemeliydik. Esat üzülebilirdi.