Hep söylüyorum: “Ben demiştim” diye lafa girmek sevimli bir pozisyon değil ama ben demiştim...
Niyeyse, bizi sürekli “Ben demiştim” pozisyonuyla karşı karşıya bırakacak durumlar yaşıyoruz. Zımni ateşkesi bozan Silvan saldırısından sonra da böyle oldu.
O zaman da demiştim. (Dört yıl öncesinden bahsediyorum.)
Hep aynı şeyleri diyeceğiz galiba... Başa dönüp, aynı şeyleri tekrarlayıp duracağız.
Hatırlarsanız, BDP (şimdinin HDP’si) 2011’in Ekim ayında, Süleymaniye’ye gitmiş, Talabani’yle temas yolları aramıştı.
Haber; gazetelerde şu başlıkla çıktı: “BDP’nin sınır ötesi ateşkes harekâtı...”
Başlık altında, Kürt siyasetinin önde gelen isimleri olarak zikredilen Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un, Süleymaniye’de Talabani ile bir araya gelecekleri, ateşkes konusunu masaya yatıracakları bildiriliyordu.
Görüşmeden nasıl bir sonuç çıktı hatırlamıyorum ama aynı heyet
daha öncesinde İstanbul’da Mesut Barzani ile bir araya gelmiş, ateşkesi konuşmuşlardı. (Eskiden Barzani’yle, Talabani’yle görüşürlerdi. Şimdi paralelcilerin dümen suyuna girdiler, NATO’dan ve Avrupa Birliği’nden yardım istiyorlar. Daha doğrusu, Türkiye’ye karşı NATO’yu göreve çağırıyorlar. Niye? Türkiye PKK’ya silah bıraktırmak istiyormuş!)
BDP’nin sınır ötesi ateşkes harekâtından hemen sonra, Güneydoğu’da 750 sivil toplum kuruluşunu temsilen bir heyet Ankara’da Meclis’te grubu bulunan partileri ziyaret etti ve “acil ateşkes” istedi.
Şimdi, işin “Ben demiştim” kısmına geleceğim.
Bu hareketlenmeler olurken, bu köşede, aynen şöyle yazmıştım: