Eskiden laik mahalledekiler tartışırlardı ve hep aynı sonuca ulaşırlardı: “AK Parti eğitimsiz, daha az kentli, gelir düzeyi düşük çevrelerden oy alıyor.”
Bu, sadece “tespit” sadedinde dile getirilen bir görüş değildi.
Daha çok “suçlama” içeriyordu.
Eğitim seviyesi düşük, daha az kentli, dindar, tekçi, indirgemeci, kültürsüz yoz çoğunluk ülkenin kaderini belirliyordu. Dolayısıyla, dağdaki çobanın oyuyla, profesörün oyu bir olmamalıydı.
Bu türden laflar...
Laik mahalledekilerin ihmal ettiği bu tartışmayı, şimdi, AK Parti’yle ilişkiliymiş gibi görünen çevreler (yani laik sayılmayan mahalleliler, yani AK Partili gevşekler) yürütüyor.
16 Nisan’da “evet” diyenler, umumiyetli eğitimsiz kesimlermiş.
Bunu “gevşekler” yazıyor, evet.
İstanbul, Ankara, İzmir kaybedilmiş... Sahillerden çıkan “evet” oyu, AK Parti’nin sair seçimlerde aldığı oy oranının epey altındaymış. Ülkeyi Yozgat ve Çankırı mı yönetecekmiş!
Peki, ne olmalıymış?
Erdoğan, “cahil ve eğitimsiz” sayılmayan kesimleri de ikna etmeliymiş. Sadece Yozgat’tan değil, Ege’den ve Trakya’dan da oy almalıymış.
Sonra?
Bundan sonrası düpedüz “tehdit” içeriyor:
Erdoğan, 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak istiyorsa, ayrıca, “cahil ve eğitimsiz” sayılmayan kesimlere yönelik dışlayıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dili bırakmalı, 2002 yılındaki kuruluş ilkelerine dönmeliymiş. “Kucaklayıcı” olmalıymış.
Bunu yapmazsa (medyadaki dışlayıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı tetikçilerini susturmazsa) Başkan filan olamazmış.
Hemen araya girip bir düzeltme yapmam gerekiyor:
Eğitim, her zaman belirleyici olamıyor... Olmuyor...
Eğitim ortalamasının yüksek olduğu söylenen Ege bölgesi, eskiden, gerici ve sağcı bilinen partilere meylederdi. Mesela, “cahil oy çoğunluğunun temsilcisi” olduğu iddia edilen Demokrat Parti, bu bölgeden tulum çıkarırdı.