Hedef, koalisyona aza yazılmak değil...
Hedef, Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini tartışmaya açmak...
Ülke hükümetsiz kalmış, istikrar bozulmuş, yatırımlar durmuş, hiçbirinin umurunda değil...
MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı’nın çağrısına olumlu cevap vermeyeceğini söylüyor. Koalisyon görüşmesini, hükümeti kurmakla hangi şahıs görevlendirilecekse, onunla yaparmış. Beştepe’ye gitmezmiş. Ayrıca, şartı varmış. Bilal Erdoğan’ı verirlerse koalisyona “evet” dermiş.
Selahattin Demirtaş da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetine icabet etmeyeceğini söylüyor. Çünkü Demirdaş lütfediyor; asmayacakmış, yargılayacakmış. Yüzde 13’ün şımarıklığıyla, bütün bir ülkeyi parmağında oynatıyor. Ama “52 Kürt vatandaşının ölümünden sorumluyum. Elim kanlı...” demiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, kafadan karşı. Ancak bir kriz durumunda Cumhurbaşkanı’yla görüşmeyi kabul edermiş. Zaten Beştepe konusunda rezervi varmış. Gitmezmiş o Saray’a... (Gitse, klozetleri yerinde görecek oysa. Yerinde görecek ve bir daha da altından kalkamayacağı iddialarda bulunmayacak, sonra da “Ben Beştepe’yi kastetmemiştim ki...” diye kıvırmak zorunda kalmayacak.)
Bu beylere şunları söylemek gerekir:
Erdoğan, sizin kapalı kapılar arkasında “pazarlık usulü” ve işaretle seçtiğiniz Cumhurbaşkanlarına benzemiyor. Halkın oylarıyla seçildi ve arkasında yüzde 52’lik devasa bir destek var. Saygı duymak zorundasınız.
Üstelik Erdoğan, bugüne kadar gelmiş en meşru Cumhurbaşkanı.
Sizin, önünde el pençe divan durduğunuz Demirel’den de, hangi derde deva olduğu belirsiz Sezer’den de, “Paşam, ne güzel darbe yaptınız, vallahi tadı damağımızda” dediğiniz Evren’den de, hatta (gıyabında) operasyonlarınıza malzeme yaptığınız Gül’den de meşru...