Devlet Bahçeli’nin mütekâmil ayarından sonra bir kısım basın kendine gelecek.
Gelecek mi gerçekten?
Kendilerine gelsinler ve “Ne yapıyoruz biz?” diye sorsunlar.
Çünkü tuttukları “yol”, yol değil.
Referandumda “hayır” oyu kullanmak bir seçenektir. Bir haktır aynı zamanda. “Evet” oyu kullanmak da öyle...
Herkes aynı şekilde düşünmek, aynı yönde oy kullanmak zorunda değildir.
Ortada, Meclis’in kabulüyle halkoyuna sunulmuş bir anayasa değişikliği varsa (ki, var), bu değişikliğin ülke yararına olduğunu düşünen bir kısım vatandaş “evet” diyecek, diğer bir kısım vatandaş da (ülkeye zarar getireceğini düşündüğü için) “hayır” diyecek.
Hangi görüş kabul görürse görsün, ikisi de saygıdeğerdir. İkisi de meşrudur.
Bu basit gerçekliği, “kolay anlaşılsın ve sindirilsin” diye son derece basit sözcüklerle anlatıyorum.
Hem kolay anlaşılsın ve hemen sindirilsin, hem de bazı tutumların sakilliği (ne kadar tahammülsüz oldukları) ortaya çıksın diye...
Bahçeli’nin fırçasına maruz kalmış bir kısım basın bu basit gerçekliği anlamıyor.
Daha doğrusu, anlamak istemiyor.
Başta Aydın Doğan olmak üzere, fırça kardeşliği yapan basın patronlarının gazete ve televizyonlarında, “evet” cephesini yargılayan, “evet” oyu kullanacağını söyleyen sanatçıları itibarsızlaştıran, “evet”çi mahalle sakinlerini baskı altına alan son derece çirkin, son derece rezil, son derece ahlak dışı yazı ve yorumlar yayınlanıyor. (Rıdvan Dilmen ve Murat Boz hakkında söylediklerini bu köşeye taşısam, RTÜK tarafından cezalandırılırım. O derece rezil beyanlar.)
Gazetecilik yapmıyorlar.