Pek güzel söylüyorsun, “Ateşkes olmalı, iki taraf da silahı bırakmalı, akan kan durmalı, analar ağlamamalı...”
İyi söylüyorsun da, devlet silah bırakmaz Selahattin...
Bu hitap tarzını kabalığıma verme! Yaşı ilerlemiş bir gazetecinin “ağabeyce” seslenişi say!
Devletlerin özelliği, silahlı olmalarıdır. (Aynı zamanda güvenlik meseleleriyle meşgul oldukları için silah bulundururlar... Bu durum benim de hoşuma gitmiyor ama maalesef uygulama böyle.) Silahı nasıl ve nerede kullanacakları ise yasalarla belirlenmiştir.
Bir yasa dışılık tespit ettiysen, bildir, hep birlikte karşı çıkalım.
Çünkü silah taşıma ve kullanma yetkisine sahip devletler, zaman zaman bunu suistimal ederler.
Nitekim etmişlerdir.
Devletimiz, 90’lı yıllarda yasaların dışına çıkmıştır. “Terörle mücadele” çerçevesinde kirli bir savaş yürütmüştür. Tetikçiler kullanmıştır. Faili meçhullere imza atmıştır. Bunlar olmuştur Selahattin...
Bütün bu “kirlilikler”, bugün bayrağı altında oturup saz çaldığın medya grubu tarafından desteklenmiştir. (Aynı medya grubunun, rahmetli Ahmet Kaya’nın arkasından “Vay Şerefsiz” diye manşet attığını herhalde unutmadın... Bunu unutacak kadar omurgasız olamazsın...)
Burada doğru cümle şu olmalıdır: “PKK koşulsuz silah bırakmalı, devlet de hukuk dışına çıkmamalıdır. İllegal silahlı unsurların rehabilitasyonu ise siyasetin konusudur. Siyaset bu konuya bir çözüm bulmalıdır.”
İkincisi şu Selahattin:
Devlet (en azından şu günlerin devleti), operasyon yapmaya, dağları taşları bombalamaya meraklı değil. “Operasyonlar bir an önce durdurulsun”sözünün “hoş” ama aynı zamanda “boş” bir temenni olmaktan çıkması, eli silahlı örgütün davranışlarına (ve elbette sizlerin de sergileyeceği siyasi tavra) bağlı... Yol kesmek, iş makinası yakmak, esnaftan haraç toplamak, dağa adam kaldırmak, uyuyan insanların ensesine kurşun sıkmak, sahte kaza ihbarıyla trafik polisi öldürmek, ray döşeyen işçileri taramak, yol ve baraj yapımını engellemek gibi “asayişsizlikler” sona erdiğinde, operasyonlar da sona erecektir.