Eskiden askerî birliklerde uygulanırdı:
Yüksek rütbeli bir komutan, bir birliği denetlediği zaman, askerler
bir salonda toplanır, “varsa bir şikâyetiniz, isminizi yazmadan, şu
kâğıtlara yazın ve şu kutuya atın.. Komutanınız olarak onları ben
tek tek okuyacağım sonra da imha edeceğim” denilirdi.
Her zaman olmasa da çoğu zaman orayla ilgili kararlara ışık
tutacak, dışarıya sızdırılmayan dertleri anlayacak ipuçları
çıkarmış.
Belli iş yerleri de bunu zaman zaman dener.
Ben fantezimi ülke geneli için kuruyorum.
Yine herkes tedirgin olacaktır, bizim gibi hassas ülkelerde böyle
bir not yazmaya korkacaktır insanlar.. çeşit çeşit efsaneler
üretilecektir.
İşte sizi yazdığınız nottan gelir bulurlar gibi.
Başınız derde girer gibi.
Bu işin altında mutlaka bir sahtekârlık vardır gibi.. Ama bu
tedirginlik ortadan kaldırılabilse ortaya çok ilginç sonuçlarla
beraber şu çıkacaktır:
Bu ülkede insanlar özel hayatı dışında, güvendiği yakın çevresi
dışında olduğu gibi görünemiyor.
Ezberleri var, onları sıralıyor.
Yadırganmayacak sloganlar ezberlemiş.
Ya ıkınıp sıkınıyor ya yuvarlak laflar ediyor.
Bu aslında bir korku. Bu hâlin ne olduğunun adını koyarken bile
korkuyor.
Oysa aynı şeyi bir başka yerde mesela Amerika’da yapsanız..
Almanya’da yapsanız.. Ürdün’de yapsanız.. İnsanların korkularının
bire, ikiye düştüğünü görürsünüz. Yani çok fazla yalan söyleme,
dışarılık yüz takınmaya ihtiyaçları yok.
Suriye eskiden bir diktatörlüktü. Bugün ne, bilmiyorum..
Orada bile insanlar tek şeyden tedirgin..
...
Bizde bu probleme kafa yoruluyor mu, emin değilim. Herkes söze
format atmakla başlıyor. Yani bu insanları nasıl bir düzene
sokarızla.. nasıl adam ederizle.. Herkes tedirgin ediliyor.
İnsanlar töhmet altında bırakılıyor.
Tutarsızlık var.. Bir taraftan çok sesliliğimiz, çok renkliliğimiz
avantaj gibi anlatılıyor. Öbür taraftan tek ses tek renk hasreti
çekiliyor.
Saçma sapan herkes kardeştir söylemi hatırlatılıyor.
Herkes niye kardeş olsun.