Bu anonim hikâyenin farklı versiyonları var. Kiminde tek gözü
gören adam kaçıp kurtuluyor, kiminde gören gözünü oyup, "Şimdi
rahat edersin apur sapur konuşmazsın" diyorlar.
....
Dere tepe dolaşmasını seven tek gözlü bir adam varmış. Bir gün
uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş; alacalı bulacalı
garip bir köy. Yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir
tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün…
Köye girince, anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası. Kadınların,
erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış
gözleri…
Gezgin, burada yaşamaya karar vermiş: “Hiç değilse benim bir gözüm
var!” demiş, “Körler ülkesinde şaşılar kral olur derler. Ben de
bunların başına geçer, yaşarım!”
Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, kulakları, burunları çok
hassasmış. Kendilerine göre kurdukları düzen içinde yuvarlanıp
gidiyorlarmış.. Yürümeleri, konuşmaları başka türlüymüş…
Bir gün körlerden biri diğerinin malını aşırmış. Sadece tek gözlü
adam görmüş bunu. Bağırarak ilan etmiş: “Filanca, falancanın malını
çaldı.”
Körler: “Nereden biliyorsun? O kadar uzaktan duyulmaz ki!”
demişler.
“Ben duymadım, gördüm!” demiş.
Körler görmek diye bir şey bilmiyorlarmış.
“Ne demek görmek?” demişler..
Anlatmış, anlayamamışlar.
“İnanmayız, imtihan edeceğiz seni!” demişler.
Adamı almışlar, uzakça bir yere dikmişler.
“Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz?” diye sormuşlar.
Adam anlatmış: “Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, şu ayağa kalktı, bu
elini oynattı, beriki bacağını sallıyor vs.”
Derken körler bir duvarın arkasına geçip bağırmışlar: Şimdi ne
yapıyoruz?
“Duvarın arkasına geçtiniz, göremiyorum …”
“Ne olmuş yani duvarın arkasına geçmişsek, görmek diye bir şey olsa
yine görürdün."
Adam: “Duvarın önüne geçin, söyleyeyim!”
“Bu kadar uzaktan duyduktan sonra ha duvarın önü ha arkası, ne fark
eder?”
“Ben duymuyorum, görüyorum!”