Esnaflar için insan sarrafı derler. Sarraflıkları nereden
geliyor, her gün yüzlerce insanla karşılaşmaktan, farklı tipleri
tanımaktan, biraz yanılmaktan, biraz tutturmaktan vs.
Eskinin karakol amirleri için de aynı şeyi söylerlerdi. Ben adamın
yüzüne baktım mı künyesini çıkarırım muhabbeti.
Sarraflık benim de epeydir ilgimi çekiyor ama henüz insanların
yüzüne bakıp künye çıkaracak hâle gelemedim. Yüz yüze olmasa da bir
başkasıyla konuşmasını dinlemem lazım. Birisiyle telefonda
konuşurken seyretmem lazım. Arabaya binerken, inerken, birisine
selam verirken.. Yaptığı işi anlatırken dinlemem lazım. Sonra
isabet kaydedebiliyorum.
Bu adam bu işi yapar, yapamaz, işinde başarılı, değil, sıkıntıları
var, evinde huzurlu, iş yerinde seviliyor, sevilmiyor.
Sait Faik'in bir hikâyesinde (Lüzumsuz Adam) okumuştum. Hikâyenin
kahramanının şöyle bir merakı vardı: Lokantada, meyhanede, kahvede,
hiç tanımadığı adamın karşısına oturup tahminde bulunuyordu. Bu
adam muhtemelen muhasebeci.. İşleri iyi.. lise mezunu.. Çocuğu ile
başı birazcık dertte.. vs. Tahminlerini bir kenara not edip adamla
tanıştıktan ve yakınlık kurduktan sonra öğrendikleri ile
tahminlerini karşılaştırıp, tam isabet sağlayınca mutlu oluyordu.
Tutturamadığı zaman yanılma sebeplerine kafa yorup yeni bir işe
koyuluyordu.
Benim merakım Sait Faik'in kahramanından biraz farklı. Kendisini
anlatan, işiyle ilgili konuşan, bir hatırasını anlatan, bir konuda
ahkâm kesen, büyük mağazada müşterisine dert anlatan, iş yerindeki
bir problemi özetleyen, maiyetine talimat veren insanları seyredip
konuşmasına şahit olunca tahminde bulunabiliyorum. İşten anlayıp
anlamadığını, başarı durumunu, doyuma ulaşmış bir insan olup
olmadığını söyleyebiliyorum. Karın doyurmuyor ama isabet kaydedince
insan mutlu oluyor.
GOMUTANIM KAZANA SU ÇEKTİM
Küçük yerlerde yapmaları zor ama karargâh çaycıları bu mazerete sık
sık sığınırlardı:
"Kazana su çektim gomutanım."