Balyoz sanıkları artık muteber adam statüsünde, biliyorsunuz.
Ekranlara çıkan bazıları, "Müsaadenizle ben Balyoz sanıkları
demeyeceğim, kahramanları diyeceğim" dedi.
Bu hamur daha çok su götürür. Balyoz sanıkları başlığının bugün
beni ilgilendiren tarafı şu:
Yeni şartlardan dolayı artık çoğuna müttefik gözüyle bakıyoruz.
O sanıkların bir numarasının damadı, bir Alman gazetesine demeç
vermiş:
"Benim Türkiye için gerçekleşecek en iyi senaryom Malezya gibi
olabileceği.. Ekonomik yönde refah, kültürel yönden muhafazakâr,
Batı standartlarında bir demokrasi değil, azınlıklar ve
muhaliflerin kötü durumda olabileceği bir ülke."
Bu, iyi senaryosuymuş.
Kötüsü de var. Afganistan gibi olma ihtimali.. AB üyeliğini ihtimal
dışı görüyor. Bugünkü şartların oluşmasında AB'nin de sorumluluğu
olduğunu söylüyor.
Türkiye’deki darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin (FETÖ)
olduğuna kendisinin de inandığını, Gülen taraftarlarının YAŞ
kararlarıyla orduda yapılacağı konuşulan temizlik öncesinde
umutsuzluğa kapılarak hükümeti devirmeye dönük yaptıkları son bir
girişim olarak nitelendirmiş.
. . .
Bizim arzumuza göre şekillenecek olsa zannediyorum milletin büyük
ekseriyeti, "Aman ağzınızdan yel alsın.. Ne yapacağız Pakistan gibi
Afganistan gibi olup.. Malezya gibi olalım" der.
Ne yapınca Malezya gibi olunur ne yapınca veya yapmayınca
Afganistan-Pakistan gibi olunur bilmiyoruz.
Ben şu kadarını biliyorum: Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz.
Yıllardır öfkemizle, sadakatimizle, heyecanımızla, ihanetimizle,
dış bağlantıları olan hainlerimizle, iyi niyetle, kötü niyetle,
görev icabı veya kuyruk acısıyla habire bir yere yapı taşı
taşıyoruz. Taşıdıklarımızla bir yapı inşa edilecek.
Çoğu radikal kararlarımız son darbe teşebbüsünden sonra görüldüğü
gibi tepki veya tedbir amacıyla alınıyor.
Bakalım taşıdığımız taşlarla yapılan bina nasıl olacak.
Eninde sonunda bir şekil ortaya çıkacak.
....
Bir şeyi yıkınca yerine kurulan her hâl ve şart altında eskisinden
iyi olur mu sorusu bana hep İran'ı hatırlatıyor. Şartlarından,
ideolojisinden, inancından bağımsız olarak baktığınız zaman ne
çıkıyor ortaya? 980'den hemen önce orada bir yapı yıkılmış.
Monarşiden cumhuriyete geçmişler. Halkın ekseriyeti bu işe gönüllü
olmuş. Geçiş için kendini parçalayanlar olmuş. 35 senede nefes
alamaz hâle gelmişler. Adını koymadan -şimdilik- monarşi kısmını
bırakarak yeni bir yola, eskisine benzer bir yere götürecek bir
yola girmişler. 980 öncesinde bağımsızlık yoksa, eşitlik yoksa, kan
emen diktatörleri olmuşsa, halk irade beyan ederek ipleri eline
almışsa devir teslimden sonraki dönemin adı ne? Halk hakimiyeti mi?
Tam bağımsızlık mı? Sefalet mi? Dirayet mi? Başa gelen çekilir mi?
Bütün yollar Roma'ya çıkar dedikleri gibi bir şey mi?