Bize mahsus bir hasletmiş gibi geliyor. Genellikle başkalarının
işine heveslenip, başkalarının işi üzerinde akıl yürütüyoruz.
Lokanta, tamirhane, mağaza, kasap hiç farketmiyor. Çok iyi olması
da şart değil.. Yeşillikler içinde bir lokantaya gitti mi yemek
gelinceye kadar tahminler yürütülüyor:
-Abi belediyeden kapatmıştır bu arsayı...
-Yok ya, kiralamıştır... 49 yıllık hikâye var ya...
-Ne olacak canım, satın almaktan iyi.. Acaba kimin döneminde
yürüttü. Yap üstüne de binayı.. Buranın bina masrafından ne olacak
ki.. Adam bir senede maliyeti sıfırlar...
- O kadar da değil. Abi burası ortanın biraz üstünde bir yer değil
mi.. Günde 500 kişi gelse.. Çarp sen abi 500'le 50'yi.. Ne etti
abi.. -Yahu durun bunun çalışanı var, elektriği var, suyu var,
vergisi var. Yahu yarısını o işlere sil.. İyi para hasılı.
.....
Kapısı sık çalınan bir mağaza mı var. Girdi mi önce çevreye şöyle
bir bakıp toplam maliyet çıkarıyoruz. Sonra akıl yürütüp ciroyu
tahmin ediyoruz.. Sonra adamın masraflarını düşüyoruz. Sonra
yanılma payını hesaba katıyoruz.. Sonra adamın kazancını buluyoruz.
Sonra iyi para olup olmadığına karar veriyoruz:
-Fena değil, iyi para abi.. bu iş yapılır.
Dizilerin maliyetini, reklam gelirini hesap ediyoruz.