Sosyal ilişkiler ve sendikacılık uzmanı Prof. Jean-François
Amadieu, "insan hayatında, dış görünüşün etkisi nedir?" sorusunun
cevabını aramış:
Fiziği düzgün olan insanlar, toplumsal ve meslekî hayatta,
"diğerlerinden" (yani güzel veya yakışıklı olmayanlardan) daha
başarılı olurlar.
"Görünüşe itibar" daha anaokulundan başlar. Farkında olmadan,
anaokulundaki öğretmen, güzel, sevimli çocukla daha yakından
ilgilenir, yaramazlıklarına daha kolay katlanır.
Ayrıca, güzel-sevimli çocuk da, çirkin-sevimsize nazaran daha çok
kendine güveneceği için, öğretmenin beklentisine uygun
davranır.
Bizi biz yapan, başkalarının bakışıdır.
Daha sonra, çocukların okuldaki başarıları da "kendini sevdirme"
yeteneğinden ve dış görünüşten etkilenecektir.
Derslerindeki başarının veya başarısızlığın %20 ila 40'ı,
öğrencinin fiziğinden kaynaklanır.
Yani "tipine göre not vermek" zannedildiğinden çok daha
yaygındır.
İş hayatında da aynı kural işler. Mesela, iş başvurusu yaparken,
niye fotoğraf isterler?
Kötü niyet olmasa da, bu bile bir ayrımcılıktır.. İş görüşmesinde
de devam eder. Herkes bilir ki "ilk intiba" çok önemlidir. Ve ilk
intiba da insanın fiziği ile ilgilidir.
İletişimin % 65'inin görsel olduğu söylenir.
İki Amerikalı uzmanın araştırmasına göre, bir insanın üzerinde
oluşturduğumuz etkinin %55'i yüzümüzden, %38'i sesimizden, sadece
%7'si söylediklerimizden kaynaklanıyor.
YÜK KİMİN OMUZUNDA
Sovyetler Birliği'nde politbüro üyeleri hamamda satranç
oynarmış.
Ama nasıl oynarlarmış.. Ensesi kalın üyeler göbek taşında yatarken
oynadıkları oyunun görüntüsü duvara yansıtılır, her üye yanındaki
uşağa, "filan numaralı taşı falan numaraya kaydır" dermiş..
Taşlar da bir adamın zor kaldıracağı büyüklükte olurmuş.
Uşak, ufurdaya pufurdaya taşı bir taraftan öbür tarafa kaydırır,
politbüro üyesi hem duvardaki görüntüye bakarak düşünür hem de
göbeğini sığazlarmış.
Taşı o taraftan bu tarafa -ve aldığı komuta göre- kaydıran uşaklar
işin büyük bir kısmını kendilerinin hallettiğini zannedermiş.
Bizde de ülke için çalışmak deyince çoğu insan politbüro üyelerinin
uşakları gibi taşları bir o tarafa bir bu tarafa taşımayı marifet
zannediyor.
Karşı koymayı da, "taşı bir taraftan öbür tarafa götürmemek için"
ayak sürümek zannediyor.
Oysa marifet taşı taşıyanda değil, nereye taşınacağını söyleyende..
Hızlı taşımak, sarsmadan taşımak, gürültüsüz taşımak,
teferruat.
Yüzbinlerce taş taşıyacak adamınız olacağına bir tane nereye
taşınacağını bilen adamınız olsa yeter.
O bir, binleri bulur ve doyurur.
EN GÜÇLÜ ADAM