“Müebbet” Arapça “ebed”
kökünden; “Sonu olmayan bir
gelecek” demek. Hukuksal değil felsefi, hatta dini bir
kavram. Zaten İslam Ansiklopedisi de “ebed”in “bölünemez bir
sonsuzluk olduğunu ve hiçbir zaman sona ermeyeceğini” ilan
ediyor.
Nazlı Ilıcak, Ahmet ve Mehmet
Altan FETÖ’cü oldukları iddiasıyla 3 sanığa daha
“ağırlaştırılmış müebbet cezası” verildi. Aynı saatlerde de
Afrin’de, 1.528’inci teröristin “tesirsiz hale
getirildiği” açıklanıyordu.
“Tesirsiz hale getirmek” ve “ağırlaştırılmış müebbet”, lafzı ve
ruhu ile birbirini tamamlayan iki kavram.
Yine de “müebbet”lerin, gerçekten “tesirsiz hale getirilmesi” için
infaz yasası bazı ek önlemler almış. Ama bendenize göre bu yetmez.
Onların, “ebed müddet” yani “sonsuza dek”, yani “öldükten sonra da”
cezaevine defnedilmeleri gerek. Çünkü adı üstünde müebbet. (Hayal
bu ya, ABD Gülen’i verir ve biz de 333 kez
ağırlaştırılmış müebbet verirsek... Gülen de hapiste ölürse,
ölüsünü yakınlarına verirsek, defnedileceği yer türbe olacaktır.
Kimi AKP’liler de gizlice gidip çaput bağlayacaklardır. Bunu
önlemenin tek yolu, ağır müebbetlikleri cezaevine gömmektir!)
Bol kepçe ağırlaştırılmış müebbet cezalar ile Ergenekon sürecinde
bu cezanın “cılkı” çıkarıldı. Şimdi de bu “cılk”tan “civciv”
çıkarılmak isteniyor.
Örnek çok. Sonuncusu, Almanya uyruklu gazeteci Deniz
Yücel, bir dönem Cumhuriyet’in Bonn temsilcisi olan
Enis Berberoğlu’ndan çok şanslı
çıktı. 18 yıl hapsi isteniyordu. Ne oldu ise oldu.