Gazetecilik ile politikacılık, birbirini tamamlayan iki meslek. İkisinde de söylem ve eylem çok önemli.
Söylem ve eylem birbirini tamamlamıyorsa, gazeteci okurunun, politikacı ise seçmeninin gözünü ya bağlamış ya boyamış oluyor.
Söylem ve eylem bütünlüğü belki de başka hiçbir meslekte bu kadar önemli değil. Ama bu bütünlüğü sağlamak da her zaman kolay değil. Gazetecinin de, politikacının da yaptığı işin bir anlamda “kutsallığına” inanmış olması şart.
Ülkesindeki adaletsizliğe karşı mücadele etmek, yoksulların, işsizlerin, eğitimsiz ve kimsesizlerin esenliği için çalışmak elbette kutsal bir görev. Buna iman etmemiş insanın bu iki meslekte de işi olmamalı!
***
Ne yazık ki pratik bunu doğrulamıyor. Bu iki meslekte de başarı ölçüleri çarpıtılmış görünüyor.
Başarı, ön planda olmak, sürekli adından söz ettirmek ve varlıklı bir yaşam sürdürmek diye görülüyor.
Bu noktada söylem ile eylem arasındaki bağ kopuyor.
Gazetecilik de siyaset de yerini ister istemez göz boyamaya, bir tür akrobasiye bırakıyor.
Akrobatlar daha doğrusu cambazlar, düşmemek ve dengede kalmak için kollarıyla ayaklarını farklı yönde kullanırlar. Kimi gazeteci ve politikacılar da günümüzde aynı şeyi yapıyorlar.
Onlar da yazdıklarının, söylediklerinin tam tersini yaparak dengelerini korumayı sürdürüyorlar.
İngiliz başbakanlarından Disraeli, politikayı şöyle tanımlamış:
“Bazıları için siyaset yapmak, ülkesinin (ve elbette kendisinin) çıkarı için gerektiğinde vatanperverane ve sanatkârane yalan söyleme pratiğidir.”