Her şerde, bir değil bin hayır.
Binali’si de bonus! Siyasetimizin esprisi
kalmamıştı.
Tek adam eline - diline düşmüş siyasette ruh mu
kalır?
Halkımız duruma el koydu. Siyasetin ve
Tayyip Bey’in en büyük eksiğini tamamlamaya
yöneldi:
- “Madem oylar sayılıyor, oylananlar
da sayılmalı!”
- “Ne malum? Belki de bin değil,
999 alidir!”
Halkın iradesi zaten tramvay.
İster Binali’ye bin git; ister
Bahçeli’ye.
Ama inmek kaçınılmaz. Dönüp dönüp saymanın
arkasında dileyelim çeyrek asırdır nelerin olup bittiği, nelerin
yittiği belirsiz İstanbul ve Ankara belediye duvarlarının
arkasındaki parmak izlerini silmek olmasın!
***
Elbette ve çok şükür,
Erdoğan’ın eline su dökemez.
Ama Stalin ne demişti
?
“Önemli olan kimin kime oy verdiği
değil, oyları kimin saydığıdır!”
Oy sayan kurulun ne kadar “saygın”
olduğunu geçen defa, mühürsüz oyları geçerli sayması ile gördü bu
millet.
Yıllar önce Cem Karaca bu
hallerin türküsünü de söylemişti.
“Alavere dalavere, kim ala da kim
vere, / köşeleri - möşeleri dön baba dönelim /
hacılara gelelim”
On yedi yıldır aynı yerde döndük durduk.
Sonunda hacıları geçtik Yavaş yavaş,
İmamoğlu’na geldik.
***
“Topal Ördek” demesi ise “Bütçe
bende, her yetki bende; ayağından vururum!”
tehdidi.
O lafı da kim öğretti ise yanlış
öğretmiş.
Asıl “topal” kendisi.
Yıllarca koalisyonlara lanet okuyup
durdu.
Sonra da “Aile nedir bilmez.
Zürriyetsiz!” diye, kendince hakaret ettiği Bahçeli’yi koltuk
değneği yaptı.
Ama, hilesiz - hurdasız ve dünya efendisi
Bülent Ecevit’i bile seçimlere iki yıl kala ortada
bırakan Bahçeli’nin, “Daha 4.5 yılım var!” diye dolanan
Erdoğan’a ise nerede ne yapacağını ne FETÖ bilir ne de
CIA.
Ama seçim arifesinde “Cumhurbaşkanlığı
ile Genel Başkanlık çizgisinin” ayrılması gereğinden söz
edip ilk sinyali verdi bile.
***