En efendice özet, dünkü manşetimizdi:
- Eksik Adalet...
Aslında, “Kesik Adalet” de denebilirdi.
“Adaletin, (şeriatın) kestiği parmak...” anlamında!
Kararda, kesiğe sürülecek adalet, hem vardı, hem yoktu.
Tıpkı tahliye edilen 7 arkadaşımızın yaşadığı yarım sevinç gibi.
Arkadaşlarımız (Musa Kart, Hakan Kara, Güray Öz, Önder Çelik, Turhan Günay, Bülent Utku ve M. Kemal Güngör’ün) yaşadığı bu duyguyu, “buruk sevinç” diye de tanımlıyor.
Sevinmenin “burulmuş hali” anlamına.
Ama önceki akşamüzeri, Çağlayan’da burulmuş olan sevinçten çok ülkedeki adalettir.
Burmak - burulmak adaletin, hukukun hadım edilmesidir.
FETÖ’ye açılan ve aylardır yürütülen bu “topyekûn savaşın perdesi arkası”nda bilerek, hadi bilmeyerek de diyelim, adalet duygusu da iğdiş ediliyor.
Ardı arkası kesilmeyen KaHaKa’lar şeytana kahkaha attıracak trajedilere neden oluyor.
Yüz binleri aşan kamu görevlisinin canını malını adil ölçüler aranmadan bir “ferman” ile zaptetmeye yönelmenin sonu nereye varacak?
Çağlayan Adliyesi salonundaki Adalet Tanrıçası heykeline önce cinsiyet değiştirtmek; sonra da sünnet ettirmek gerekecek!
Kadına şiddetin tavan yaptığı ülkemizde, belki de tek kurtuluş bu!
Zaten kardeş ülke Bangladeş de, “İslami değerlere aykırı” gerekçesiyle Adalet Tanrıçası heykellerini kaldırdı.
Bizim Bangladeş’ten neyimiz eksik, pardon fazla?
Adaletimiz değil herhalde!
***
Arkadaşlarımızın hiçbirisi zindandan kurtulduğuna yürekten sevinemiyor.
Tek tesellileri, hepsinin ortak hissiyatını duruşmada Ahmet Şık’ın haykırmasıydı.
Terör örgütüne üye olmadan, hem hep birlikte “iltisaklı” sayılmışlardı, hem de ara kararı ile “iltisaksızlaştırılmışlardı!”
Zaten nerede, gıllıgışlı bir sözcük tedavüle sürülüyorsa, biliniz ki orada mutlaka bir çapanoğlu da devreye sokulmakta.
Benzerini 7 Haziran seçimleri ertesinde CHP’ye kurulan “istikşafi” tuzağında yaşadık.