Darbe girişiminin böyle saçma olanını ne gördük, ne yaşadık!
Tek ve nihai hedef Recep Tayyip Erdoğan olsaydı...
Gözünü kan bürümüş bir gücün emrindeki F-16’lar, onun geleceği
geceyi bekler ve TBMM’yi değil AkSaray’ı bombalarlardı...
***
Ordular gelenekleriyle varolurlar:
- Darbeler de sabaha karşı yapılmasıyla bilinir!
Böyle yatsıyı bile beklemeden yapılanı görülmüş bir şey
değildi.
Nitekim yapamadılar!
Ezan yerine miranelerden sokağa çıkın çağrısı yapıldı!
Darbelerde âdet önce cumhurbaşkanı, başbakan, bakanların kapılarını
tutmaktır.
Bunlar İstanbul’da köprü başlarını tuttular!
En etkin “şov” yeri burası. “Yurtta Sulh Konseyi”miz neyi yutturmak
istediyse hedefi tutturamadı.
Önce sergiledikleri kanlı ve kasti “yanlışlar”, sonra da
Cumhurbaşkanı ile Başbakan’’ın soğukkanlı tutumu sayesinde darbe
ellerinde patladı.
Ama yeterince kan dökmeyi de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne fazlasıyla
zarar vermeyi de başardılar:
Hiçbir darbede şöyle bir uyarı duyulmamıştı:
“Sokakta silahlı- üniformalı asker görürseniz, Alo 155 Polis
İmdat’ı arayın!”
Hedef, asıl ağır misyonu PKK ile savaşmak olan ordunun içine nifak
sokmaksa ve sokaktaki Mehmetçiki “makul şüpheli” yapmak idiyse bu
başarılmıştır.
TSK’nin süngüsü düşürülmüştür!
***
Ama her şeye rağmen “şerdeki hayır” bu saçma darbe sayesinde
misli ile tecelli etmiştir:
Demokrasi sokağa inmiştir.
Binali Yıldırım’ın bizzat ilan ettiği “içeride de barış”a doğru
ciddi bir adım atılması sağlanmıştır.
Tanklar, yerlerde sürüklenenler, kelepçelenen askerler, rehin
alınmış komutan haberleri bombalanan parlamento görüntüleriyle bir
Ortadoğu ülkesi gibiydik.
Ama ardından demokrasiye bizzat vatandaşın sahip çıkmasıyla gerçek
bir Batı Avrupa ülkesi manzarası sergiledik.
***
AKP iktidara “darbe” yakınmalarıyla geldi. 14 yıldır da bundan
vazgeçmedi.
Bunun bir taktikten çok bir “bilgi”ye dayandığı anlaşılıyor.
Muhafız alayı ile iç içe olan Çankaya’dan taşınıp kendisine özel
saray yaptırmasını hep eleştirdik.
İstiklal Savaşı’nın çekirdeğini oluşturan Meclis Muhafız Taburu’nu
TBMM’den taburcu etmesini ve yerini polise bırakmasını da
kınamıştık.
Saray’ın güvenliğini askere değil de “özel kuvvetler”e teslim
etmesini de öyle.
Tüm bunları “itibar - gösteriş” için değil belli ki, bir “bilgi”ye
dayanarak yapıyormuş.
Yoksa, F-16’lara, Skorsky’ler gerek olmadan darbeye uykusunda maruz
kalacaktı!