“İkinci Cins” üzerine
yazmak için bayramın ikinici gününü beklemek gerekmedi
elbet.
Babalar Günü bugün. Öyle denk geldi,
diyelim.
Simone de Beauvoir, kadınların
ne tür süreçlerden geçerek ikincil statüye düştüğünü bu isimdeki
kitabında anlatır.
Ona göre, insan kadın doğmaz, sonradan kadın
olur! Tıpkı erkeklerin de sonradan erkek olduğu gibi...
Çünkü insanın dişisinin ya da erkeğinin toplum
içindeki görünüşünü ya da konumunu belirleyen herhangi bir
biyolojik, ruhsal ya da kalıtımsal bir temel yoktur.
Nitekim çocuklar dünyayı cinsel organlarıyla ya
da cinsiyetleriyle değil, elleri ve gözleriyle algılarlar. Doğum
travması ya da sütten kesilme travması her iki cinsiyette de aynı
şiddetle yaşanır.
***
“Kadıncıl olmak” elbette zarif bir
erkek özelliğidir.
Keşke en başta “devletlümuz” olmak
üzere yüce Tanrı her erkeğe nasip etse bu sıfatı ve
evsafı!
Kadını baş tacı etmek de, tüm dertlerin ilacı
olarak görmek de çok güzeldir..
Ama kadın “fetiş” olarak görülmeye,
sunulmaya başlanınca işin rengi değişiyor.
Kadına övgüler dizilip, besteler yakılıyor.
Sular tutuşturulup bulutlardan konfeti yapılıyor. En kalp çarptıran
ayrıntıyı en iyi ortaya döken “en sanatçı”
sayılıyor.
“En erkek” için değil de “en
kadın” uğruna oynatılan kalemler olmasa belki ne bir tek
güzel şiir yazılabilirdi, ne senfoniler, ne bir tablo, ne bir tek
roman, ne baharlar, ne akşamlar olurdu...
Ama Osmanlı’nın son döneminin sanatçıları kadın
konusuna fazlaca realist takılmış gibiler.
Bunda feministlerin henüz işbaşı yapmamış
olmasının payı büyük.
Ünlü romancımız şu Refik
Halit Karay’a bakar mısınız?
- “Kadın lüks lambası gibidir.
Hele bazı güzel kadınlar gazı konmamış veya vidası
sıkıştırılmamış olanlarına benzerler. Siz
istediğiniz kadar orasını burasını sağını solunu
kurcalayın asla ışık vermezler!”
Lüks lambası neyin nesidir.
Ya oranın buranın kurcalanması?
Her neyse...
Ama yine de İstiklal Marşı’mızın ölümsüz şairi
Mehmet Akif’in “failatün
failetün” vezniyle düştüğü şu satırlara ne
buyurulur?
- “Senin kadın dediğin pabuç
gibidir azizim, bir zaman giyilir sonra
değiştirilir.”
***
Kadını pabuç gibi giymelik olabildiği gibi,
midye dolması gibi yemelik olarak görenler de var.
Hem de güzel olanının değil de çirkininin daha
besleyici ve iştah açıcı olduğunu belirterek..
“Tarif” yine Refik
Halit’ten:
“Çirkin kadın yoktur. Bir yemeğin
harici manzarasına bakarak tadına
hükmedebilir misin?
Mesela ömründe midye dolması
tatmamış olsan o kara kabukların tabakta
duruşu sana lezzeti hakkında bir fikir
verebilir mi? Çirkin kadınlar ateşe tutulunca
kabuklarını atan kestaneler gibidir. İçinden
hararetlenir ve lezzet kesilirler. Artık yer misin
yutar mısın o senin bileceğin bir iştir.” (Tarih
Boyunca Kadın- Erkek: A.Sait Basımevi 1949 İst. Sayfa:
149)
***