Siyaset, at terbiyesi demek. Seyislik kökünden türeme.
Dil merakını bilmiyoruz. Ama Tayyip Bey’in şiir merakı malum.
Cerbezesi daha da malum. “Şiirden” bile mağduriyet üretti.
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten 4 ay 10 gün hapis yattı. Rantını 16 yıldır yiyor.
Muharrem İnce de şiiri seviyor. Ama “rant ile alışverişi” hiç yok.
Sadece esprili olmayı seviyor ve “siyasete ruh kazandırmak” istiyor. Çünkü sözlüklere göre “espri” önce “ruh”, sonra “ince söz” demek.
Ülkemizde siyaset refah, huzur ve iş üretemediği için ruhunu çoktan kaybetti.
Asıl nedeni ise siyasetin insaniyetten, yani incelikten, yani “ince söz”den mahrum bırakılmasıdır.
Cumhurbaşkanı’nın kendisine sözcü olarak “Kalın” soyadlı birini seçmesi bir takdiri ilahidir.
Türk Dil Kurumu da sağolsun “nükte” sözcüğünü, Muharrem Bey’in adı-sanı üzerinden tanımlamış ve “ince söz” demiş. Ardından da Tayyip Bey’in Necip Fazıl Kısakürek sevdasını bildiğinden olmalı, onun “politika ve sakal” başlıklı yazısından bir örnek vermiş:
“Espri, kıtlıkta bolluk arz eden bir cevherdir!”
Bu da bir başka takdiri ilahı. Kısakürek’in öngörüsü ne yazık ki siyaset için kısa kalmıştır. Sakal siyasete gireli, bolluktan geçtik, espri veya nükteye kıran girmiştir.
Reis zaten, şahsen ve fıtraten “esprisiz” bir zatı muhteremdir. Partisinin ileri gelenleri-gidenleri de ona ayak uydurup ruhsuz birer demeç-nutuk ve zart zurt kumkuması haline gelmiştir.
İşin fecaati, emrindekilerin hamhalatlığı, bizim muhalefetin diline de bulaşmış ve “ruhsuzluk” siyaseti teslim almıştır.
Muharrem İnce, ülkemizden önce siyasetin kurtuluşu olacağa benziyor.
Siyasetin ruhsuzluğu mizaha yer vermek yerine, palavraya, yalana dolana, kandırmacaya, göz boyamaya ağırlık vermesindendir...
AKP sabah akşam “hedefimiz gençler” diyor. Aklı başında hiçbir genç, dakikalarca gak-guk eden siyasetçiyi babası bile olsa dinlemez. Dinlemeye de, mizahi bir dil dışında hiçbir kuvvet zorlayamaz.
Okkalı bir maaş elbette müstesna. İktidar da bunu fark etti ki, milletvekili olma yaşını 18’e indirdi. Bakalım, birkaç “VİP çocuğu” bulup Meclis’e sokmak gençliği siyasete çekmeye yetecek mi, milletçe göreceğiz.
Muhalefetin “Millet İttifakı”ndan sonra, “millet”ten daha çok “ümmet” lafı etmeye başladı.
Keşke kendisi de “Ümmet İttifakı” dese, daha doğurgan bir netice alırdı, bir dönem “zürriyetsiz” dediği Bahçeli ile kurduğu bu ortaklık...
Kanunen bir engel de yok. Zaten kanun da saz da kendisi.. Ama İstanbul teşkilatı daha teşkilatlı, E-5 üzerindeki devasa bir binaya “Ümmetin Önderi” bayraklarını astı bile.
***
Gençleri siyasete çekecek olan güleryüzlü, kucaklayıcı, küfürsüz, öfkesiz ince ve mizahi bir dildir. Sosyal medyada, İnce’nin adaylık öncesinde “sade bir vekil” olarak tek başına kurduğu egemenlik bu sayededir.
İktidar devlet eliyle sosyal medyada binlerce “dükkân” açmıştır. Ama her konuşmasında Tayyip Bey, “Balım var!” diye bağırıyor. Ama, “suratı sirke satıyor”.
Kindarlığı, öfkeyi yücelterek, nefreti adeta üstüne zimmetlemiştir. Keşke adalet gibi bilim de bağımsız ve özgür hale gelse de bir üniversite çıkıp, “cinayet patlaması ile Tayyip Bey’in ses tonu arasında bir korelasyon” olup olmadığını araştırsa.
Ülkenin yarısını geçtik, “kendi gençlik kitlesinin” gözünde bile Tayyip Bey, artık “Kırk yıllık Kani”dir. Değişmez. İnce’nin dediği üzere çıraklık-kalfalık-ustalıktan sonra emeklilik zamanı çoktan gelmiştir.
“Öfke belagat sanatıdır!” dedi. Ama belagattan çok kin ve nefret üretildi.
***
Muharrem İnce, gücünü dilinden alıyor. İktidarın ve Tayyip Bey’in “kalın” hallerini ince ince sergilemeye başladı:
“Üniversite arkadaşlarımızı tanıştıralım!” çağrısı, “Gel TRT’de hep birlikte açık oturuma çıkalım!” kadar demokratik ve delikanlıca. Hapisteki HDP adayı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edip, “bütün adaylar sırayla birer hafta hapis yatsın” serzenişini duyurması çok saygıdeğer.
Saray’da çıt yok. Ama şükretmeliyiz, biri çıkıp da “4 ay 10 gün de hapis yatmıştı. Kendisi mübarek bir zattır. Onun 1 günü 1 yıldan değerlidir” falan demedi.
Ama daha kalın bir davranış sergilendi. AKP Genel Merkezi’nde İnce’ye “İsrail’in TC Büyükelçisi’ne yaptığı” yapıldı. Alçak bir koltuğa oturtuldu.
Gazetecilerin bu konudaki sorusuna İnce’nin yanıtı diplomasi sözlüğüne geçecek incelikte:
“Misafirin nereye oturacağı ev sahibinin şanı şerefidir!”
***