Mühürsüz oy ile “referandum söğüşleme” elbet kader değil.
Ama bu döneme damga vurmuş yasalar, kavramlar ve sıfatlar maalesef
kader:
Etkin Pişmanlık... Makul şüpheli... Enişte... Tam
kanunsuzluk...
Bunlara bir de “Yenge” eklendi. Enişte’den değil... Firardaki Hava
Kuvvetleri başimamı Adil Öksüz’den dolayı!
Yenge “etkin pişmanlık”tan yararlanmış ve yırtmış!
O yırttı da, acaba adalet sistemimiz, gençlerimiz, işsizlerimiz,
ekonomimiz, sanayimiz, turizmimiz, kısacası ülkemiz de yırtacak
mı?
***
Her şey “İtirazım var” diyen milyonlarca seçmenin organize
olmasına ve 2019 seçiminin “İsyanım var”a dönüşmesine bağlı.
23 milyon 779 bin 141 seçmen “Tek Adam”a hayır dedi.
Bu kadar kusür milyon “hayır” tam 237 cumhurbaşkanı adayı
çıkarabilmek demek. Yeni anayasa 100 bin imza ile cumhurbaşkanı
adayına imkân veriyor.
Sayın K. Kılıçdaroğlu’nun “Ekmek”li bir adayına mahkûm olmamak
demek.
***
“İtirazım var” diye feryat eden bir kitaptan söz etmek de pek
güvenli değil. Ama yarı kadrosu fisebilillah hapiste yatan bir
gazetede güvenden söz etmek de ayıp.
İşbu yazının esin kaynağı, yüksek yargıçlar eliyle önce çay sonra
nal toplayan adalet ile şaibeli referandumun hemen ertesi piyasaya
çıkan “İtirazım Var!” adlı kitaptır.
***
Başarılı (ve şanslı) her Ankara gazetecisinin son durağı genel
yayın yönetmenliğidir.
Çoğu kez bitip tükenmez davalar, cezaevleri, kimi zaman da
hastaneler bu sürece dahildir.
Derya Sazak da, Can Dündar, Fikret Bila gibi aynı gazetede
(Milliyet) uzun yıllar çalışmış, meslekte kırk yılı geride bırakmış
Ankara gazetecilerinden.
Üçünün de yazgısı farklı ölçeklerde Tayyip Bey eliyle
biçimlendi.
Can Dündar, “gazetecilik” uğruna Erdoğan’ın yakın markajı ile önce
cezaevine yatay geçiş yaptı. Sonra da zorunlu gurbete...
Fikret ile Derya otuz yıldır çalıştıkları aynı gazetede hep
halef-selef oldular...
Ama yolları “Batsın böyle gazetecilik” fermanı ile ayrıldı.
Şimdi Bila, Cumhurbaşkanı’nın hiddetine maruz kalma korkusuyla
boşaltılan Hürriyet koltuğunda oturuyor.