Evet, bir siyasi partinin “en etkili mesajı” liderin
kendisidir.
Kadrolar, program, tüzük, slogan, seçim, vaat vs. hepsi liderden
sonra gelir.
Lideri, halk beğenmiş ve benimsemiş ise parti iktidar olur.
Seçimler 4 yılda bir yapılır.
İnsan hayatı ise sınırlıdır. Lideri sınayıp durmak hayata da
partiye de yazık etmek olur!
***
İngiltere, hayata en değer veren ülkelerdendir. Liderin veya
çevrenin hatırı için dönüp dönüp bir şans daha kimse kimseye
tanımaz.
İşçi Partisi 1979 yılında seçimi kaybetti.
Lideri değiştirmeden iktidar olamayacağını gördü.
Çünkü değişimin en güçlü mesajı liderin değişmesi idi.
Tam dört ayrı lider denendi. Michael
Foot (1980-83),
Neil Kinnock (1983-92), John
Smith (1992-94), Margaret
Becketh 1994...
Nihayet Tony Blair’i buldular.
Ve Muhafazakârları yenerek 3 dönem aralıksız iktidarda
kaldılar.
***
Geçen mayısta İşçi Partisi yine kaybetti.
Ertesi gün genç yetenekli liderleri Ed
Milliband istifa etti.
Şimdi iş arıyormuş. Çünkü siyaseti bırakmanın da etik olacağına
karar vermişti.
Miliband 1969 doğumlu!
Önceki lider Gordon Brown da seçimi
kaybedince istifa etmişti.
Şu sıralarda da İşçi Partisi fellik fellik yeni lider arayışında.
Tüzüğü de değiştirdiler.
Lideri partinin parlamento grubu seçiyordu. Şimdi tüm partili
üyeler, 12 Eylül’deki lider seçimi için en güclü aday
radikal, Jeremy Corbyn..
Herkes, partisini iktidar yapamazsa onun da istifa edeceğinden
emin.
Bu İngiliz centilmenliğine özgü bir kural değil.
Dünyanın öteki ucunda da böyle.
Taiwan’da da böyle. Başbakan Yi-huah, partisi
belediye seçimlerinde oy kaybetti diye parti liderliğini de
bıraktı, Başbakanlığı da!
Oralardan örnek vermek Erdal İnönü’ye
haksızlık olur..