Hasan Ali Düzovalı ile trende ahbap olduk.
Ankara’ya ölen amcası için taziye ziyaretine gelmiş. Ümraniye’de
berberlik yapıyormuş. Kira ve kalfa derdi yüzünden dükkânı
kapatmış. “Şimdi hazırdan yiyorum!” diyor.
Hasan Ali kardeşimiz 30 yıl önceki dalgada Türkiye’ye sığınan
Bulgaristan göçmenlerinden.
“Ama hâlâ sizdeki bazı şeylere alışamadım!” diyor.
“Neylere mesela?”
“Mesela affedersin aptal yerine konulmaya?”
“Estağfurullah! Kim kimi aptal yerine koyuyor ki?”
“Devlet! Bak burada ne yazıyor? İstanbul 3.5 saat!”
“Evet!”
“Orası neresi?”
“Haydarpaşa!.. Ama o bir reklam. Tren deyince bizim vatandaş önce
orasını bilir!”
“Daha kötü ya! Devlet yalan reklam yapar mı? Pendik’te bırakacağı
yolcuya Haydarpaşa resmiyle bilet satıyor!”
“Ama bilette İSTANBUL’un altında parantez içinde ‘Pendik’ yazısı da
var.”
“O yazıyı bileti aldıktan sonra görüyorsun. Aklınızda ve gözünüzün
önünde hep Haydarpaşa var. Pendik’te bırakacaklarsa Haydarpaşa
resmi niye? Ben otobüsle geldim. Haydarpaşa diye trenle dönmek
istedim. Pendik’ten sonra ne yapacağım!”
***
Hasan Ali kardeşimizin sorusu ve sorunu bu!
Muhatabı kim?
TCDD Genel Müdürü mü, Ulaştırma Bakanı mı?
Yoksa peronlarda hâlâ sigara içildiği için Sayın Cumhurbaşkanı
mı?
Tayyip Bey, her konuda Atatürk’ü sollamaya kararlı.
Şöyle Yüksek Hızlı Tren penceresinden elde tespih bir poz verse ve
İstanbul’a bir seyahatini de YHT ile yapsa... Pendik’ten sonra
yaşanan macerada vatandaşa ortak olsa...
***
Elbette kardeşimizle ağız birliği içinde ve yol boyunca, halkı
eşek yerine koyan “Devlet Demiryolları”na veryansın etmek de bir
tercihti.
Ama yoldaşımız öylesine öfkeliydi ki, ister istemez kendisini
sakinleştirmek gerekiyordu. Ama çok zorlandık.
Aslında Haydarpaşa resmi gibi, “3.5 saat” de, hadi yalan demeyelim,
“temmeni”den ibaretti.
YHT’nin kendi tarifelerinde bile Ankara-İstanbul arası 4 saat ile 4
saat 20 dakika görünüyordu!