Hırsız uğursuz rüşvetçiler, önlerine yatmaya
amade bakanlar ile itiraf edilmiş külli yanlışlar ve ihanetler ile
içeriden..
Terör ve F16 bombalarıyla dışarıdan yıkılamayan devletimiz,
hükümetimiz, Meclisimiz, o kadar mı eften püften ki bir manşet, iki
telefon konuşması ile yıkılsın?!
Kimi sayın savcılar devletin eften püftenliğine inandıklarından mı
nedir, örneğin yeniden yargılandığı için beraat bekleyen CHP Genel
Başkan Yardımcısı Enis Berberoğlu’na 25 yıllık
mahkûmiyeti yeterli bulmayıp “müebbet” istiyorlar.
Ecevit hükümeti idamı kaldırmasaydı, bugünkü
iddianamelerin birçoğu “kelle alma nağmesi”ne
dönüşürdü.
9 yaşındaki çocuk tacizcisi duruşmada, kravat taktığı için “iyi
hal indiriminden” yararlanırken, yurtdışından gelip, kendi
ayağı ile teslim olan Akın
Atalay’ın..
Yazdıkları, telefon kayıtları, didik didik edilmiş banka
hesaplarıyla ve her şeyi ortada olan Murat
Sabuncu’nun..
Hele, hayatı haksızlıkları kovalamak ve bunun için kalem oynatmakla
geçen Ahmet Şık’ın..
Ve sicilinde en küçük leke bulunmayan Emre İper’in
neden, evet neden tutuksuz yargılanmasına olanak tanımıyor mevzuat
pratisyenlerimiz?
***
Hükümlü ve tutukluların eşleri, çocukları ve
avukatları dışındakiler, Adalet Bakanı özel izni ile
görüşebiliyor.
Güneşe, gökyüzüne değil, dost ve insan yüzüne hasret dört duvar
arasında Atalay ve Sabuncu’nun yarın 400. günleri de doluyor.
Ahmet Şık bir ay sonra 1. yılını, Emre İper ise 8. ayı doldurmuş
oluyor.
Her birisi Cumhuriyet çalışanı, ülkenin muhalif yurttaşları adına
bir anlamda vekâleten yatıyorlar.
“Yalanın iktidarına ve siyasetine karşı en etkili
başkaldırı dürüst ve cesur haberciliktir!” gerçeğine
ve bizim gazetenin tarihsel misyonunun bu olduğuna inandıkları için
içerideler.
Hiçbirinde en küçük bir yılgınlık belirtisi bile yok. İnandıkları
ortak hakikat şu:
“Eğer insan başkalarına yapılan haksızlıklara
başkaldıramıyorsa, kendine yapılan haksızlıklara
da baş eğmek zorunda kalır!”
***
Ana nizamiye salonunda Trakya Şarköylü yaşlı
bir partili ile karşılaştık. Öfke ve endişe doluydu. “Ülke
iyiye gitmiyor be yav!” diyor da başka bir şey
demiyordu.
Oğluna gelmiş. Benim kime geldiğimi sordu.
“FETÖ’nün ipliğini asıl pazara çıkaran savcılar
değil, Cumhuriyet’tir. O Ahmet Şık! Kahraman
adamdır o. Savcılara söyleyin bunu be yav!”
Söylemek yerine yazıyoruz. Yazmak daha sağlam ve kalıcı.
“En önemli makam da zaten ve her şeye rağmen
yine de okurdur” diyerek!..
***