Dört pazardır yoktum. “İzin kullandığım” belirtildi. İznimi
hastanelerde kullandım. Yazarı, yöneticisi, muhasebecisi, aşçısı,
aylarca, hatta yıllarca hapishanelerde yatan gazetenin bir ferdinin
hastanede yatması elbette haber teşkil etmez.
Zaten bizim gazetede yazar çizerin, kendi “ahval-i şahsiyesi”nden
söz etmesi usulden değildir. Oysa benzetmek gibi olmasın çok
satışlı gazetelerin yazarları değil kendilerinden söz etmek,
kırılan ayaklarını bile ülke gündemine sokmakta mahirler.
Bizler ise Cumhurbaşkanı ile yatıyor, AKP lideri ile kalkıyoruz.
Niye mi?
Gerçek bölünmez bir bütündür de ondan. İzninizle
Umberto Eco ne diyordu:
“Gerçek bütündür... Kendisinin bizim çıkarlarımız ya da utancımız
tarafından eksiltilmesine izin vermez.”
*** Adalet Bakanlığı’nın (yoksa
bakanın mı?) özel izniyle Silivri ve Maltepe’ye yaptığım arkadaş
ziyareti bronşitimi azdırmakla kalmadı, bir de 8 hafta sürecek bir
zatürreye mal oldu.
Oysa, gün ışığından, pencereden mahrum beton “görüşme hücresi”nde
sadece dört saat kalmıştım. Arkadaşımız Emre
İper ise kanıtsız tanıksız 9 ay yattı çıktı.
Akın Atalay ile Murat
Sabuncu 1 yılı çoktan devirdiler. Ahmet
Şık zaten, değil zamana, her şeye meydan okuyor.
Maltepe’deki Enis Berberoğlu için ise savcı bey
“müebbetten” söz ediyor! Enis’e birçok şey vız gelip tırıs gidiyor.
Hatta bu haftaki “İstinaf duruşması” bile!
Toplam 4 saat geçirdiğim beton kafeste onlar binlerce 4 saat
geçirdiler. Ve maşallah madden de manen de aslan gibiler.
*** Çok satışlı yazarlar gibi sözde “şahsi” ve “g...