Yarın 1 Ekim. TBMM resmen
açılıyor.
Bu yıl “açılış resepsiyonu”
yok!
Devletimiz tasarrufa yönelmiş.
Tayyip Bey’i dinleyeceğiz.
Dağılacağız.
Nereden ve nasıl tasarruf?
Yanıtı yok.
Yanıt var da yok. Oysa, resepsiyon itibar
demek.
Malum, itibardan da tasarruf olmaz.
Geçen 30 Ağustos’ta, Tayyip Bey, Başkomutan
sıfatı ile Zafer Bayramı için Külliye’de resepsiyon
verdi.
Açılışta Kuranıkerim okundu.
Yine aynı program uygulanabilirdi.
Demek ki kendisi TBMM’yi sahiplenmek istemiyor.
Ya da bir başka nedeni var.
Malum resepsiyon, “kabul” anlamına
geliyor ve “reception” diye yazılıyor.
Resepsiyonlarda zaten zinhar içki
yok.
Çorbalı, pilavüstü - az dönerli, gazoz ve
ayranlı sade bir resepsiyondu.
Allah’a ve millete bin şükür Meclis’in günde
15- 20 bin kişiye yemek çıkartacak kapasitesi var.
Sayın Cemil Çiçek Meclis
Başkanı, bendeniz de vekil iken “aramızda kalsın!”
diyerek, (İkimiz de sade vatandaş olduğumuza göre açıklamanın
sakıncası yok) yemekhane izdihamını şöyle açıklamıştı:
“Meclis yemek yapar, torpil yapar,
arada kanun da yapar.”
Neyin tasarrufu?
Yer kirası yok. Garsonlar zaten
maaşlı.
Demek, Büyük Millet Meclisi’miz bir- iki çuval
pirinç ile 100 -150 kilo dönerlik kıymadan bile tasarruf edecek
duruma düştü!
Ama bendenizin gözlemlerine göre Meclis’imiz
bütçeyi “turkuvaz” halılara yatırdı ki, vekillere az
pilavüstü, az döner ve ayran ikramı bile fazla geliyor.
Tatilde genel kurul salonundan hükümete ait
koltuklar kaldırıldı.
Ortalık tek adam yönetiminin ruhuna, lafzına ve
kendisinin şahsi dengeci-dengeli siyasi stratejisine göre
düzenlendi.
Meclis’in bütün salonları, odaları ve
koridorlarından kırmızı renkli halıları söküldü, yerine
“turkuvaz” renkli halılar döşendi. (Toplam 19 bin 372
metrekare, yani yaklaşık 20 dönüm.)
Böylece Meclis’imiz rengi ve ahengi ile
Külliye’nin uzantısı haline getirilmiş oldu.
Ayrıca Tayyip Bey’in milliyetçi-dengelidengeci
siyasetine de uyduruldu.
Aslında milli takımımıza “milli forma”
diye de giydirilen ve devlete verilmeye çalışılan renk, turkuvazdan
çok griye çalan açık ve abuk bir mavidir.
Demek ki, yandaş halı ve kumaş müteahhitleri
ancak bu tonu bulmuşlar veya tutturabilmişler.
Zaten her boyayı boyadıkları için tek eksik
fıstıki renkten yoksun turkuvaz kalmıştı.
Turkuvaz, Fransızca bir sözcük. Yeşilimsi mavi
tondadır. Firuze dediğimiz taşın rengidir.
Tayyip Bey’in bu renge yönelmesi yerel seçimler
öncesinde Bahçeli’nin gönlünü yeniden kazanmak
için olabilir. Ama asıl eski defterlerdeki bir ayıbını silmek için
de olabilir.
Hatırlanacaktır:
“Bizde kuru milliyetçilik yok. Kimse
karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her
türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir
iktidarız!” demişti. (18.02.2013)
Şimdi sözünü tutuyor.
Türkçülük rengi olan “turkuvaz
rengi”ni TBMM’ye döşeyerek ayaklarının altına alacağını ispat
etmiş oluyor.
***
İşin elbette arazi rantı, kıyı şeridi rantı,
orman arazisi rantı gibi “turkuvaz halı rantı” boyutları
da olabilir.
Ama bu boyutlar, İsmet Paşa
için söylenen “kafasında 9 tilki dolaşır hiçbirinin
kuyrukları birbirine değmez!” sözünün Tayyip Bey için de
geçerli olduğu gerçeğine gölge düşürmez!
***
Meslekte yeterince eskiyince geçmiş
siyasetçilerden ve benzer hadiselerden örnek vermeden yazıyı
tamamlamak olmaz.
Tayyip Bey’in “kırmızı renge alerjisi”
boğa gibi dövüşken ruhundan kaynaklanıyor olamaz.
Arkasında daha derin daha köklü nedenler de
olabilir.
En bıyıksızlarımız bile söylerken bıyık
altından gülüyor olsak da sonuçta kendisi “Asrın
lideri”.
Hikmet değilse de hizmet süresi bakımından
benzetmek gibi olmasın, tövbe tövbe Atatürk’ü bile
sollamış bir siyasetçi.
Al bayrağımızın rengini kamudan silmek
istemesinin arkasında daha derin nedenleri olabilir.
Dışışleri Bakanı iken Erdal
İnönü’ye T.C. AB Brüksel Temsilciliği’nde özel bir yemek
sırasında Avrupalı parlamenterlerden birisi şöyle
demişti:
“Türkiye’ye karşı sokaktaki Avrupalı
vatandaşın birçok önyargısı var. Hatta bayrağınızın rengi
ve ay yıldızı bile koyu Hıristiyan bir kesimin
gözünde AB üyeliği için bir engel.”
Bunu merhum İnönü’ye doğrulatınca ertesi gün
yazdım. Gazete de bu yazı içindeki bir cümleyi aldı ve biraz
abartarak manşet yaptı:
“Şimdi de al bayrağımıza göz
diktiler!”
***