Sanatçı ve aydın bir ailenin kızıydı. Liseyi ABD’de okumuş,
Mülkiye’yi bitirmişti. Genç ve yetenekliydi. Ikna etmek mümkün
görünmüyordu. Az ötede yemek yiyen gruptaki Yaşar Kemal kocaman
sesiyle laf attı:
“Oğlum niye üsteliyorsun. Zorlama, gönlü yok işte. Hem sen evli
barklıadamsın o daha çocuk!”
Baktım, baltayı taşa vurmak üzere...
“Yaşar Abi” diye sözünü kestim, “Lütfen gel bir şey de sen
söyle.Cumhuriyet’te dış politika muhabirliği teklif ediyoruz.
Ama...”
Bir sandalye çekip yanımıza oturması bir oldu:
“Bak kızım!” dedi, “Ne diyorlarsa, ‘he’ de! Ben de ilk
röportajlarımıCumhuriyet’e verdim. Çok para veriyor diye Hürriyet’e
verseydim. Adımı bu kadar çabuk duyuramazdım. Cumhuriyet en esaslı
mekteptir!”
Yirmili yaşların başındaki hanım kız, bunun üzerine “Evet”
dedi.
Sonra da adını çabuk ve gerçekten iyi duyurdu.
***
Yaşar Kemal edebiyatımızın devi. Ama kendisini hep gazeteci ve
röportajcı olarak gördü.
Cumhuriyet’ten ve basından hiç kopmadı. Dar ve zor günlerde hep
destek oldu. Doksanı aşan hayat deneyimi ve direnciyle hep
zorbalığa karşı durdu.
Cumhuriyet, her fırsatta sayısı artırılan yönetici ve yazarıyla
haksız-hukuksuz yargısız bir infaza uğratılmış durumda. Adı
dolayısıyla, Atatürk’e hasım oldukları gibi belli ki Cumhuriyet’in
isminden bile gıcık alıyorlar?
Benzer hoyratlığa dün de Sözcü gazetesi dahil edildi. Öyle ya,
memlekette, sözü üstüne söz söylemek ve hele sözcülük kimin ne
haddine?!
***
Yaşar Kemal’i en son Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin ödülü
nedeniyle 28 Mart 2011 günü dinlemiştik. Ama günümüz için konuşuyor
gibiydi:
“Yazarları, gazetecileri, gazeteleri satın almak, batan Osmanlıdan
kalma bir gelenektir. Daha da yoğunlaşarak sürüyor. (...)
Özgürlük düşüncesi sınırsızdır. Basın, dünyamızdaki pek çok
kötülüğün bilinmesini, duyulmasını sağlayarak önemli savaşımlar
vermiştir, kahramanlar yetiştirmiştir.
Düşünceyle uğraşmak, düşünceye önem vermek baskıcı düzenlerde her
insanın başını belaya sokuyor. Bugüne kadar basın şöyle bir
doyasıya özgürlük yüzü göremedi. Hep baskı, hep baskı, hep satın
alma...”
Devamındaki sözleri ise adeta Cumhuriyet’teki arkadaşlarımız ile
dün itibarıyla sayıları 158’i bulan hapisteki meslektaşlar
içindi...
“Yargı mekanizması adalet yerine öfke ve korku kaynağı olursa işte
bir ülke böyle olur. Hapisane kötüdür, ölüm gibi. Bilincine
varınca, düzleşir, olağanlaşır. Insan soyunu zulüm kadar hiçbir şey
küçültmez. Ne derler, zulmün artsın ki tez zeval bulasın... Zulüm
aşağılık, insanlık dışı bir şeydir, ölümden de beterdir. Bilincine
varınca olağanlaşır. Hepsinden beteri de insan soyunun
yakasınayapışmış korkudur. Insan, insan soyu korkuda çürümez. Zulüm
aslında, korkudur!”