Bugün önemli bir gün. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın altını çizerek ifade ettiği gibi “Partisi”ne “yeniden” üye olduktan sonra, “Genel Başkanlığı”na da “yeniden” seçileceği gün.
Tayyip Bey bunu önemsiyor, daha ötede istiyordu.
Ak Parti dünyasının da bundan büyük heyecan duyduğu, bugünün Ak Parti dünyası için yeni bir coşku ikliminin çıkış noktası olarak görüldüğü kesin.
Türkiye, “Parti Genel Başkanı” olan bir Cumhurbaşkanını tanımıyor değil.
Mustafa Kemal Atatürk gibi, İsmet İnönü gibi isimler uzun süre Türkiye'yi bu statü içinde yönettiler.
Dönem farkı yok mu, var. O dönem Birinci Dünya Savaşından çıkılmıştı, Milli Mücadele'den çıkılmıştı, Osmanlı sona ermiş, yeni bir devlet kurulmuştu, o sürecin içinde pek çok şey yaşandı ve sonuçta bir “Tek Parti” süreci başladı. Dönemin ikliminin toplum tarafından nasıl karşılandığı tartışılabilir ama, sonuçta hem Mustafa Kemal hem İnönü Cumhuriyet Halk Fırkası'nın başkanı hem Cumhurbaşkanı oldular.
Türkiye'nin çok partili hayata geçmesi, aslında, bu dönemden kurtuluş gibi algılanmıştır. Demokrasi dönemidir ve bu dönem, bugün Ak Parti haline evrildiği söylenebilecek olan siyasi çizginin öne çıktığı dönemdir.
Sayın Cumhurbaşkanı gelinen konumu, Atatürk'ün statüsüne benzeterek izah etti birkaç kere. Bugün “Atatürk kadar” güçlü olduğu söylenebilir mi? İç - dış şartlar çok farklı ama Tayyip Bey'in de belli bir güç sahibi olduğunda kuşku yok.
1950'den bugüne, Cumhurbaşkanı - Parti - Devlet - Hükümet - Millet iradesi – Meclis... Pek çok tartışma oldu. Sistem sancısı başlı başına bir dert Türkiye için. Parlamenter sistem oldu mu, olmadı mı o da tartışmalı.
Bugünün muhalefeti, adeta kendi geçmişine itiraz eder gibi bir çelişkiyi yaşıyor. Ve sanki 1950'lerde “Demokrat çizgi”nin CHP anlayışına itirazını, bugün Demokrat çizgi üzerinden gelen bir siyasi kadroya yapıyor.
Evet, başa dönersek Ak Parti heyecan yaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, olmasını gerekli gördüğü şeyi gerçekleştiriyor.
Ak Parti dışında ise olan bitene daha mesafeli bir iklim var.
Yeni sistemle Cumhurbaşkanı'nın kullanacağı “Devlet gücü”nün, “Partili kimlik” ile nasıl ete kemiğe bürüneceği konusunun “partili olmayan” herkes için bir soru/sorun olarak görüleceği muhakkak. Bu yeni dönemin problem alanı.
Onu kaydedip yeniden Cumhurbaşkanı – Ak Parti ilişkisine geçebiliriz. Deyim yerindeyse bir “Fetret - Ara dönem” geçti Ak Parti'de Tayyip bey'in partiden ve genel başkanlıktan ayrılmasından bu yana. “Hasret” diye nitelendi o günler, şimdi “Vuslat” tam manasıyla gerçekleşiyor.
2019 sırat köprüsü gibi bir tarih.