Tayyip Erdoğan, halk oyu ile “Cumhurbaşkanı” seçildi. Ancak bunun, Meclis’te seçilmiş olmaktan farklı bir “fiili” güç verdiği kanaatinin istisnasız herkes tarafından kabul edildiği bir gerçekti.
Nitekim o da, “Fiili” zeminde onun içini daha etkin biçimde doldurmaya yöneldi.
Öyle ki iktidar - muhalefet herkes ortada “fiili başkanlık” diye nitelenen yasal zemini hazırlanmamış bir durum bulunduğunu gördü.
Fiili başkanlık vardı ama o başkanın sorumluluğu yoktu. Çünkü Cumhurbaşkanlığı statüsü sorumsuzluğu öngörmekteydi.
Bu fiili uygulamaya itirazlar oldu hiç şüphesiz ama itirazlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkinliğini engelleyemedi. Üstelik Türkiye’nin içinden geçtiği ortamın zaruri kıldığı “liderlik” bir yandan, Erdoğan’ın iktidar partisi ile kurucu lider ilişkisi diğer yandan, fiili durumu daha da pekiştirdi.
Bahçeli’nin bir yandan “fiili” duruma itirazı, bir yandan da “bu işi çözelim” yaklaşımı böyle bir vasatın sonucudur.
Ak Parti cenahı bu yaklaşımda “fiili durumu hukukileştirme” umudu arıyor.
Nedir o?
Anayasayı bir tür Başkanlık modeli ekseninde değiştirmek.
İlk safha Meclis’te. Anayasayı değiştirmek için en az 330 oy gerekli. Ak Parti’nin 330’a çıkmak için 14 eksiği var.
Sorun bugüne kadar bu eksik nasıl tamamlanacak, meselesi etrafında odaklandı.
İşte Bahçeli’nin birbirini açıklama sadedinde yaptığı konuşmalar, net bir oy garantisi vermiyor gözükse de, iktidarla “bir şekilde” uzlaşıldığı izlenimi ortaya çıkıyor. Bu izlenimin, MHP cenahından gelen bütün ‘oy garantimiz yok’ açıklamalarına rağmen, iktidar cenahında daha baskın olduğunu da ifade etmek lazım.
İktidar, bu izlenimle, 10 güne kadar anayasa değişiklik paketini Meclis’e sunmaya hazırlanıyor. Ondan sonrası Meclis’te 330 arayışı demek.
330 bir kilit.