-Kadın – Erkek, insan soyunun iki ana damarıdır. Cinsellik de bu yapının ayrılmaz parçasıdır. Bu ikiliden çocuklar doğar. Aile oluşur. İnsan nesli böyle devam eder. Bu, insanın dışındaki bir İrade’nin tanımladığı bir durumdur.
-Aile yapısındaki değişmelerin, insanlığın akışını etkilemesi kaçınılmazdır. O sebeple, toplumların akışına ilişkin sorumluluk duyanlar, ailedeki değişmelere, sarsılmalara, sancılara, doğum oranlarına özel hassasiyet göstermişlerdir. Cinselliğin belli ölçülere bağlanması da bu hassasiyetten ayrı düşünülemez.
-Bugüne gelindiğinde “Ailede sancı” küresel bir gerçeklik haline gelmiştir. Batı dünyasında daha yoğun yaşanan ama bu konuda en büyük duyarlılığı göstermesi beklenen İslam toplumlarında da gittikçe derinleşen bir olgudur “Ailedeki sancı.”
Şu soruyu soralım:
-Tv’lerin gündüz yayınlarında sürdürülen ve çoğunlukla Anadolu’yu yansıtan ve çoğunlukla da ürkütücü bir yozlaşmayı sergileyen kadın – aile programları, hangi tür ailenin yansımalarıdır?
-Şu anda “muhafazakâr camia”da oluşan “Aile aktivizmi” çok net ki bu sancının ortaya çıkardığı...