Altan Tan isminin önemli bir siyasi gerçekliğe tekabül ettiği açık. O HDP milletvekili. O İslamcı. Bulunduğu yer ile farklarının farkında ve onu korumaya çalışıyor. Konuşuyor. Konuşurken zaman zaman bulunduğu yerin gereklerine riayet etse de, zülf-ü yare dokunmaktan da geri kalmıyor. O yüzden “barıştan söz ettiği için Polyannacılıkla, hatta HDP’nin tasfiye sürecini başlatmakla” suçlanıyor. Bir ara adaylığı gitti geldi.
Dün Cumhuriyet’te Selin Ongun’a verdiği mülakat yayınlandı.
Kendisine “Kandil’in Kürt siyaseti üzerindeki askeri vesayetinin ne zaman sona ereceği”nden, kazılan hendeklere kadar her şey sorulmuş. İlginç cevapları var.
Bir kere Kandil’i dağdan inip Diyarbakır’dan, Urfa’dan, İstanbul’dan aday olmaya, parti kurup “partilerini” yönetmeye davet ediyor. “Biz Kandil’in, İmralı’nın vekâletini alalım, onların rolünü kapalım, siz orada kalın, biz “malı götürelim” gibi bir hesap içinde değiliz. Herkes gelsin siyasette kendi “malını” pazarlasın” diyor. Yani “mallar”ı ayırıyor resmen.
Sonra “Devrimci halk savaşı” ve “iç savaş” bağlantısına ilişkin değerlendirmeleri var. Bu arada halkın olan - bitene nasıl baktığına ilişkin görüşler. Şu sözler Altan Tan’a ait:
“İç savaş felakettir. Suriye, Irak ve Lübnan örnekleri önümüzde. Devrimci halk savaşları 1960’ların Latin Amerikasında kaldı. Afrika’da, Angola’da, Kongo’da, Bolivya’da kaldı.