Rus uçağını düşürdüğümüzde, hadi itiraf edelim, hoşumuza gitmişti.
Fırat’ın doğusunda Amerika’ya vursak o da hoşumuza gider.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini biraz da “Bak Amerika, kafamızı bozma, seni de döveriz” gibi anlamaya yatkın bir ruh halimizin olduğunu da kabul edelim.
Ama, devlet işi öyle götürmez, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri bize öyle gelse bile, stratejik hesaplardan ari değildir.
Biz belki sadece “Döveriz” tonunu okumak istiyoruz ama Cumhurbaşkanı “Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir” notunu düşmeyi, peşinden de ABD Başkanı Trump ile “Suriye’yi görüşmeyi” hatta herhalde “iki askerin karşı karşıya gelmemesi”ni görüşmeyi ihmal etmiyor.
Çünkü her hamlenin bir bedeli var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da diyelim, ABD askerleri ile gerçekleşecek sıcak bir temasın “sonraki safhaları”nı hesap etmek durumundadır. Çünkü ülkelerin yumurta küfesini “intihar anlamına gelse bile” gibi cümleler kuracak köşe yazarları değil, yönetenler sırtında taşır.
Nitekim düşürülen Rus uçağının Rusya ile ilişkilerde oluşturduğu hasarın telafisini Cumhurbaşkanı’nın özrü temin edebilmiştir.
Acaba içimizde Amerika’yı küçümseme gibi bir his var mı?
Ya da “Amerika Türkiye’yi asla feda etmez” gibi bir his?
Ya da “Türkiye ile İsrail söz konusu olsa Amerika İsrail yanında yer alır ama Türkiye ile PYD söz konusu olsa herhalde Türkiye’yi tercih eder” gibi bir yaklaşım?
Ya da haklı olduğumuza göre her şeyi yapabiliriz gibi bir düşünce.
***
Çetin bir coğrafyada yaşıyoruz ve bu coğrafyada hesaplaşma bitmiş değil. Bu çok açık. Bunun devleti yönetenlerde oluşturduğu kaygının “Beka sorunu” diye formüle edildiği de açık.