Ak Parti'nin kendi tabanını tahkim (konsolide) etmek için kamplaştırıcı dil kullanmasını öteden beri eleştirdim. Gerekçem: Ak Parti'nin ruh dokusunun, aldığı oydan çok daha geniş toplum kesimlerini kapsayıcı nitelikte olduğu, ya da olması gerektiği kanaatiyle alakalı. Ben öteden (taaa Erbakan Hoca'dan) beri “Biz 78 milyon -bugün 80 milyon- insanın partisiyiz” söylemini önemsedim ve bu söylemin içinin davranışlarla doldurulması gerektiğini düşündüm.
“Din dili”nin “Kalb dili” olması gerektiğini düşündüm hep.
Danışmanlığını yaptığım Erkam Radyo'nun tanımlayıcı sözcüğü“Kalbin Sesi” ifadesini de ben teklif ettim.
“Bizim siyasetimiz”in bir boyutunun “İslam Daveti” ile alakalı olduğuna da inandım. Biz öyle görmesek de dışardan bakanların bizim “Müslüman kimliğimiz”le “Siyasetimiz” arasında ilişki kurabileceğini, artılarımızın insanların yüreklerine artı, eksilerimizin eksi olarak yansıyabileceğini düşündüm.
Bu yaklaşım, “Naif” diye nitelenebilir, ama ben insanın siyasetinin de değerleriyle iç içe olduğunu düşünüyorum.
O sebeple de toplumu kategorize ederek, hatta başkaları zaten kategorize ediyor gerekçesiyle- kategorize ederek, kendi alanımızı tahkim adına bir kesimi dışlamayı pozitif söylem çerçevesinde görmüyorum. Açık yazayım: Evet ve Hayır'ları “ihanet” bağlamında görmenin her şekline karşıyım.