Beşiktaş’taki Ertuğrul Tekkesi’nde Diyanet İşleri Başkanı Prof. D. Mehmet Görmez ile bir kahvaltı buluşması. Küçük bir yazar topluluğu ile. Davet Başkan’dan geldi. Belli ki dertleşeceği konular var. Ve evet, dertleşildi.
Bir süre önce medyaya yansıyan “Cemevleri kırmızı çizgimiz” başlığı üzerinden başladı sohbet. Bu başlık, sonra “Fetva olayı” ve böyle pek çoğu, medyaya yansıyan Diyanet algısının sorunlu göstergeleri.
Başkan Alevi vatandaşların ve tüm öteki inanç mensuplarının, mesela sünnilerin yararlandığı kamu imkanlarından aynıyla yararlanması konusunda hiçbir rezervi yok. Aksine bunu talep ediyor. Ayrıca Diyanet olarak şifahi Alevi kültürünün yazılı kaynaklarının yayınlanması konusunda attıkları adımları hatırlatıyor, “Yazılı kaynaklara bakılırsa Sünniler-Aleviler arasındaki ortak noktalar çok daha belirgin hale gelir” diyor ve bir şey daha ilave ediyor:
- Alevi vatandaşların yoğun olarak yaşadığı illerdeki bütün din görevlileri, onları rencide edecek herhangi bir söyleme asla yer vermemeleri noktasında eğitimden geçirildi.
Başkan önümüzdeki günlerde “Ocak sahibi dedeler”le bir görüşme yapacağını bildiriyor. “12 Ocak var” diyor, “Alevilikte ana gelenek buradan geliyor. Ancak şehirleşmeyle birlikte geleneğin etkinliği azaldı. Tekke ve zaviyeler kapatılırken bu yapıların bir şekilde korunması yönünde tedbirler alınsaydı bu problemlerle karşılaşmazdık.”
Başkan, Avrupa’da Aleviliğin İslam’dan ayrı bir din haline getirilmesi girişimleri olduğunu, bazı ülkelerin politik hesaplarla bu taleplere akreditasyon verdiğini belirtiyor, “Aleviliğin ayrı bir din, cemevinin de cami gibi bir mabet olduğu” düşüncesine itirazını da bir kere daha tekrarlıyor.
Başkan’ın bir başka kaygısı, Doğu-Güneydoğu’da terör örgütünün kitle tabanı edinmek için kendine bağlı din adamı oluşturma girişimleri.
Bunun yanında “Üç konuyu çözmeliyiz” diyor.
1- Siyasi tartışmalarda toplum kesimlerinin arasına kin girmemesi.
2- Terör.
3- İslam dünyasında siyasi mücadelenin mezhepler üzerinden yapılması ve Müslüman kitlelerin parçalanması.
“DAEŞ’in İslam’ın genleriyle oynadığını” belirten Başkan, “Tam da bu süreçte Diyanet çok büyük önem kazandı, önümüzdeki 10 yılda daha da önem kazanacak” diyor.
“Buradan bakınca Diyanet’in ateistler için bile önemli olduğu”nu söylüyor Başkan. Ona göre “Din konusu bir güvenlik konusu haline geldi. Ve dünyadaki Müslümanlar Türkiye’nin dini yaklaşımına bakıyor.”
Burada ben daha önce yazdığım “Diyanet’in küresel misyonu”na işaret ediyorum ve bu noktada devletin bakış açısının ne yönde değişebileceğini soruyorum.
Başkan burada Türkiye’de din-toplum-devlet ilişkilerinin Diyanet alanında nasıl seyrettiğine dair Rıfat Börekçi’den bugünlere uzanan kısa bir tarih geçidi sergiliyor. Vardığı sonuç şu: Diyanet’in henüz bir tüzel kişiliği yok.