Batı ile ilişkilerimiz kötü. Hem Amerika ayağı ile hem Avrupa ayağı ile. Öyle kötü ki, Amerika’nın bizi güneyimizden vuracağından korkuyoruz. Müttefikiz, hani NATO ilişkisi sebebiyle bizim güvenliğimizin onlar için de önemli olması lazım, Batı savunması Türkiye sınırlarından başlıyor ama biz Amerika’nın Suriye politikaları sebebiyle güvenlik endişesi yaşıyoruz.
Öyle kötü ki İngiltere’de AB’den çıkıp çıkmama tartışmalarının ekseninde Türkiye’ye yönelik tepkiler yer alıyor. Kalmak isteyenler - istemeyenler, Türkiye’nin AB’ye girişine ne kadar karşı olduklarına dair kamuoyunu inandırmaya çalışıyorlar.
Öylesine kötü ki, AB’nin merkezinde (AP koridorlarında) Türkiye’nin mücadele ettiği terör örgütünün, Cumhurbaşkanının ifadesiyle “paçavraları” sergileniyor. AB’de istenmediğimizi biliyoruz, terörle mücadeleye ilişkin reform taleplerini Türkiye’nin terörle mücadelesini en azından anlamamak, daha kötüsü, teröre yataklık etmek olarak anlıyoruz.
Neredeyse bütün Batı medyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik çok ağır bir saldırı dili sergileniyor. Üstelik bu saldırı dozu azalmıyor, artıyor.
Şimdi konuyu bu Batı dünyasının bizim müttefikimiz, stratejik ortağımız, kendisiyle bütünleşmeye çalıştığımız stratejik hedefimiz olduğu bağlamında düşündüğümüzde şu andaki ilişki biçimimizin hiçbir şekilde normal olmadığını söylemek kaçınılmaz bir gerçeklik tespiti oluyor.