Yıllar önce bir program vesilesiyle Almanya’daydık. Berlin ya da Düsseldorf’ta. Vakit gece yarısını geçmiş, konferanstan dönüyoruz. Yollarda kırmızı ışığa dikkat ediyoruz. Ama az sonra arkamızdan polis sireni çalındığını duyup, durduk. Polis geldi, camı indirdik, meraklı gözlerle ona bakıyoruz:
-Beyefendi, dedi, şehir içinde hız sınırlamasını aştınız. 60 kilometre hızla kameraya takıldınız.
Hangimiz, şehir içinde ya da uzun yolda, kameraya takılma gibi bir kaygı taşımayız? MOBESE, EDS kayıtlarıyla evimize fotoğraflı kırmızı ışık ihlali ya da hız sınırını aşma, hatalı sollama cezası geldiğinde hangimiz “Nerde? Nasıl? Allah Allaaah böyle mi olmuş!” hayreti yaşamayız?
Bir gün “Oku kitabını” ya da daha çağdaş gelişmelerin diliyle “Seyret filmini” gibi bir sesle karşı karşıya kalırız, emin olun. Şaşırırız, “Bu kitap neler yazıyor böyle, bu film karelerindeki ben miyim?” tedirginliği yaşarız.
Ramazan’dayız.
Ramazan bir anlamda kendimize bakma zamanı. Yazmakta olduğumuz hayat defterini, ya da baş rolünü oynadığımız hayat filmini o defter kapanmadan – film bitmeden yeniden gözden geçirme ve hataları henüz...