Türkiye’nin Başbakanı, Londra’dan, Batı dünyasının hani neredeyse merkezinden insanlığın taa kalbine sesleniyor. Onun cümlelerini okuyunca “Ben ne diyebilirim ki!” dedim kendi kendime. Yüreğini koymuş ortaya ve kalp taşıyan her insanın tereddütsüz imzalayacağı sözler çıkmış önünüze. Onları duymuş, okumuşsunuzdur. Bir de benim sütunumdan okuyun ve Türkiye olarak böyle bir söylemle insanlığın önüne çıkabildiğimiz için gururlanın. İşte o sözlerden sadece bir demet:
“Bu toplantı sadece Suriye’yi ve bölgeyi değil, insani vicdanı
da destekleme toplantısıdır. Başarısız olunması halinde gelecek
nesil bunu Suriye’nin ve bölgenin değil, insanlığın bir
başarısızlığı olarak görecektir. Sabah Türkiye’den ayrılırken önüme
bir rapor geldi. Şu anda önümdeki metni okumuyorum ve sizin
kalplerinize hitap ediyorum. Halep’teki hava saldırılarından
dolayı, 10 bin yeni sığınmacı Türkiye sınırının önünde
beklemektedir. Halep’in kuzeyindeki kamplarda bulunan 60-70 bin
kişi Türkiye’ye doğru hareket ediyor. Şu anda benim kalbim ülkemin
sınırında. Suriye’den gelenlerin nasıl ve nelere yerleştirmeliyiz,
bunu
düşünüyorum.”
“Halep’te 300 bin kişi Türkiye’ye geçmeyi bekliyor. Dürüst olmalıyız. Beş yıl içinde Türkiye’ye göçen sığınmacılar rejimin ya da rejim destekli yabancı güçlerin bombardımanından kaçarak Türkiye’ye giriş yaptı. Acımasız bir terör örgütü DAEŞ ortaya çıktı. Bugün insanlığa karşı iki düşman vardır: Esed rejimi ve DAEŞ terörizmi. Savaş suçu işleyenlere karşı omuz omuza durmalıyız. Bana veya Suriye halkına kim Madaya kuşatmasının mantığını anlatabilir? Sığınmacıların sorunlarını konuşmalıyız ancak Suriye krizinin köklerine inmeyi de ihmal etmemeliyiz.