Türkiye'nin referandumunun Avrupa'nın referandumu haline geldiği söylenirse yanlış olmaz.
Meydanlara hiç olmadığı kadar Avrupa yansıyor.
Belli ki insanlarımızın değerlendirmelerinde bir ölçüde bu gündemin de etkisi olacak.
Şöyle ikili bir etkiden söz edilebilir:
Bir: Avrupa ve daha genelde Batı, Türkiye ile bir hesaplaşma içinde. Türkiye'nin büyümesini istemiyor. Onun için de Türkiye'yi zayıflatacak her ihtimale yatırım yapıyor. Biz de bu Batı tavrını not ediyor ve “milli bir refleks”le, onun yanında olduğunun karşısında, onun karşısında olduğunun yanında yer alıyoruz. Bir ve daha baskın halk tavrı bu.
İki:Avrupa ile belki daha genelde Batı ile bu kadar ayrışmak çıkarımıza mı? Ekonomik ilişkilerimiz var, orada 4-5 milyon vatandaşımız var, aynı coğrafyada yaşıyoruz, yer yer güvenlik ilişkilerimiz örtüşüyor, tarih içinde düşmanlıklarımız olmuş, ama mesela Rusya ile yaşanan gerilimlerde Batı ile ilişkiyi daha güvenilir bulmuşuz. Acaba başka bir iletişim platformu düşünülemez mi?
Baktığımızda sert polemiklere rağmen, mesela Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasının bütünü içinde köprüleri tamamen atmama gibi bir hassasiyeti de okuyoruz.
Son dönemde özellikle Almanya ile ilişkilerde bir “Nazi” tartışması oluştu. Yer yer “Faşizan uygulamalar” ifadeleri de dolaşıma giriyor. Batı'dan da, belki daha çok medya planında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik “Diktatör” suçlamaları geliyor.