Halkı Müslüman bir ülke… İnsanların kendilerini hangi dozda, hangi kalitede olursa olsun “Müslüman” olarak tanımladıkları bir ülke. . . Böyle bir ülkede “İslam adına dışlanma” mahiyeti taşıyacak her olgu problem teşkil eder. İnsanlar başkaları tarafından yargılanmak, İslam’ın dışına düşürülmek istemezler. Hatta “Falancanın yaptığı İslam’sa ben öyle bir İslam’da yokum” gibi tepkiler içine girerler. Siyaset her ülkede olduğu gibi bizde de en derin ayrışma alanıdır. Bu ayrışma alanında insanların İslam’la ilişkilerinin nasıl seyrettiğini dikkate almak, İslam tebliğini önemseyen herkesin önemsemesi gereken bir meseledir. Dindar insanların kurduğu, yönettiği bir siyasi hareket, halkı Müslüman bir ülkede hangi tür ilişkilere yol açar? Siyaset dili ile din dili birbirine karışır mı? Politikacılar, oy kaygısına düşüp, din dilini de siyaset için kullanmaya yönelirler mi? İnsanların partileri değerlendirirken pek çok kriterlerinin olacağı kuşkusuzdur. Bu kriterlerden birisinin, hatta din alanındaki tartışmaların yoğun olduğu ülkelerde önemli birisinin siyasi kadroların pozitif – negatif anlamda din ile ilişkileri olacağı da kuşkusuzdur.