"Dil koparma’ ifadesi Sezen Aksu’ya yönelik değildi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle söyledi tv mülakatında.
Böyle bir ifadenin arkasından gelecek soru belliydi:
-Peki kime yönelikti?
Olay Sezen Aksu’nun şarkısında geçen “Adem ve Havva”dan çıkmış, Erdoğan da onun peşinden konuşmuştu cami mihrabında.
Ardından da birileri durumdan vazife çıkarıp “kafaya sıkma”ya kadar vardırmıştı tehdit dilini.
Anlaşılan söz Cumhurbaşkanı’nın ağzından ilk çıktığı andan beri, Beştepe çevrelerinde bir tedirginlik oluştu. Mesela basın müşavirliği ve iletişim başkanlığı çevrelerinde Cumhurbaşkanı’nın bu ifadelerinin basına yansımasının istenmediği haberleri geldi. Ama belli ki süreç kontrolden çıktı ve camideki bir vatandaşın çektiği video dolaşıma girdi. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkilediği önemli bir kitle, bu sözleri yadırgamak bir yana heyecanla dolaşımda tuttu. Hatta “Böyle bir nefret dili devletin tepesine yakışıyor mu?” yollu değerlendirmelerde bulunanlar “Peygambere hakarete duyarsız kalmak”la suçlandı.
O sözün geniş kitlelerde Ak Parti için astarı yüzünden pahalı bir olguya dönüştüğü görülmüş olmalı ki, geç de olsa düzeltme yoluna gidildi.
Soru şu: Acaba “dil koparma” ve “kafaya sıkma” heyecanına kapılanlar da durulmuş mudur?
Hatırlıyorum, Ak Parti’nin kuruluş yıllarında Abdullah Gül söylemişti: “Kamuoyu önünde konuşamayacağımız hiçbir şeyi en mahrem odalarda dahi konuşmamalıyız.” Belli ki mahrem ortamlarda konuşulanların orada kalmayacağı ve kamuoyu önüne çıktığında da savunulamayacağı endişesini taşıyordu. “Gizli ajanda” suçlamalarının dolaşımda olduğu bir zamanda sayın Gül’ün hassasiyeti, önemli bir “siyaset disiplini”ni ihtiva ediyordu.
Şimdi liderini “gücün zirvesi”ne çıkaran 19 yıllık bir iktidar söz konusu. Ve bir camide yapılan konuşma, parti bünyesinde bile “Böyle söylenmemeliydi, bu halk nezdinde savunulamıyor” tarzında değerlendirmelere yol açıyor.
Şu olaydan nasıl bir ders çıkarılır bilmiyorum. Belli ki gücün zirvesinde de olsanız, sistem size neredeyse “layüs’el - Sorgulanamaz” bir statü vermiş olsa da bir sözünüz “duvara toslama” sonucu doğurabiliyor.
Ortaya çıkan sonucun Cumhurbaşkanı için böyle bir sıkıntılı durum ortaya çıkarması bir yana, hep söylediğim, din ile alakalı gündem açısından sorunlu bir yanı var. Dinin böyle “şiddet dili ile gündeme gelmesi”nin din açısından ortaya çıkardığı zarardan kaygılıyım.
Ne diyelim: Ders olsun.
İMRALI'DAN GELEN HABER
Tv mülakatında gazeteciler Cumhurbaşkanı’na “İmralı’nın Edirne’dekine hesap sorması” iddiasını da sordular. Cumhurbaşkanı hesap iddiasını tekrarladı, “Öcalan’ın Demirtaş’ın oradan vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek” dedi. Ancak gazeteci araya girerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Öcalan, Demirtaş’ın açıklamalarından rahatsız’ demiştiniz böyle bir bilgi mi var?” sorusunu sordu. Beden dilinden anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan bu soruyu beklemiyordu. Refleks halinde “Var ki söylüyorum” cevabını verdi.