Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca’nın Diyanet İşleri Başkanlığı görevinin bir kere daha uzatılması üzerine yazdığım yazıda şunları kaydetmiştim:
“Düşünce disiplini ve yaşayışı ile tam bir mü’min hüviyeti, itidali, vakarı, celadeti, tevazuu, yaradılanı sevme kapasitesi, kararlılığı, küresel sorumluluk duygusu, mazlumlara yönelik şefkati ile dünyanın önünde saygın bir sima.. İslam’ın tüm güzelliklerini taşıma gayretinde bir görev adamı.” (Star, 18 Kasım 2015)
Görmez Hoca ile son olarak İran gezisinde beraber oldum. İran gezisinde Başkan, Türkiye adına İslam dünyasında barışın, erdemin, evrensel anlamda İslam’ın merhamet çağrısının sözcülüğünü yaptı. Şöyle seslendi:
“Bugün iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek İslam’a verdikleri zarar, düşmanların verdiği zararı geçti...”
İslam’ın nezahetinin öne çıkması konusunda Görmez Hoca’nın ortaya koyduğu samimi gayreti görmek insafın gereği iken, bugün onun Başkanlığı altındaki Diyanet, bir garip fetva ile, lince maruz kalıyor.
Ben eminim bugüne kadar medya ortamındaki İslam sunumlarında gözlenen çarpıklıkları ortadan kaldırabilmek için gayret gösteren Görmez Hoca, “çarpık fetva olayı”nda Diyanet’in maruz kaldığı linçten daha çok, o fetva ile zihinlerin bulandırılmış olmasından rahatsız olmuştur.
Şöyle düşünelim: O soru Görmez Hoca’ya sorulabilir miydi ve sorulsa cevabı ne olurdu?
Ben, şu andaki Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş Hoca’yı da tanırım. İran gezisinde o da refakat ediyordu Başkan’a. Ne dedi Ekrem Hoca: “Öyle bir fetva olmaz, olamaz, olmamıştır.” Yani bu insanlara o soruyu soramazsınız.