Bu, içinden bilgi sızdırılan bir devlet demek. Bilginin türü önemli değil. Bilginin sızdırılabilmesi önemli. Üstelik meydan okuyarak, dalga geçilerek, “Siz nasıl karşı tedbir alırsanız alın ben buradayım” denilerek sızdırılabilmesi.
Bilginin türü önemli değil, demem sizi yanıltmasın. Tabii ki önemli. Ama “devletten sızdırılma” söz konusu olduğunda büyük - küçük fark etmez anlamında söylüyorum bunu. Küçüğünün sızdırılmasını önleyemiyorsanız, bu, büyükleri de sızdırılabilir anlamına gelir çünkü. Ve o büyükler içinde ülkenin en mahrem güvenlik bilgilerinin düşman eline geçmesi söz konusu olabilir.
Şu TIR’lar hadisesi.
Bizim devletimizin içinde böyle bir “Fuatavni çürüğü” bulunması ile birebir alakalıdır.
İster jandarma bünyesinde olsun, ister savcı - hakim aleminde.
Fuatavni, devletin her yerinde bulunabileceğini gösteriyor bize, hem de MGK boyutunda devlet aklı ile alay edercesine...
TIR’lar hadisesi, üstelik “Fuatavni çürüğü”nün medyasıyla, siyasetçisiyle, bir “Paralel Yapı” haline geldiğinin göstergesi.
Şu ana kadar Fuatavni’nin kim veya kimler olduğunu çözebilmiş değiliz. Sadece bu durum bile işin vehametini göstermeye kafidir.
17-25 Aralık’tan bu yana, yani hani şu “Paralel Yapı” denen hadisenin etkin biçimde eyleme geçmesinden bu yana siyasi iktidar bütün seferberliğine rağmen (MGK’da alınan kararlar da cabası) gerçek bir arındırma sağlayamadı.