KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı olayı. Barış Pınarı sürecinde belki de en dramatik olaylardan birisidir. “Adına barış diyoruz ama gene de kan akıyor, bu işler diyalogla çözülmeli” gibisinden bir densiz laf. Üstelik aynı lafı 1974 “Kıbrıs Barış Harekatı” için söylüyor. Yani şu an başında bulunduğun “devlet” o barış harekatının ürünü ve sen ona gelişi mahkum ediyorsun. Peki nasıl yaptı bu işi? Bunun, adı “savaş” olmasa da savaş gibi bir ortamda Türkiye’de, hatta Kıbrıs Türk toplumunda tepki doğuracağını görmedi mi? “Hadsizlik” yapmayı neden göze aldı? Suçlama her yerden gelse oradan gelmesini beklemeyecek olan Ankara ile çatışacağını, “haddinin bildirileceği”ni düşünmedi mi? Mustafa Akıncı’yı anlamak mümkün değil. Ama “en yakınımız”dan böyle tepkiler gelince, dünyadan gelen tepkileri daha çok ciddiye alma gereğinin ortaya çıktığını belirtmek gerekiyor. Türkiye deyim yerindeyse yedi koldan suçlanıyor. En ılımlısı “rezervler”ini bildiriyor. Onun ötesinde “Kürtleri yok etmek”ten başlayıp, “sivil ölümler”e, “güç kullanarak bir başka ülkenin toprağını istila”ya kadar aklınıza ne gelirse… İran’ın, Rusya’nın rezervi var.