7 Haziran seçimlerinin ortaya koyduğu en önemli sonuçlardan birisinin HDP’nin 80 milletvekili kazanması olduğunda kuşku yok. İster Ak Parti’nin tek başına iktidarını önlemesi olsun, ister etnisitenin siyasetini yapan bir parti olmaktan “Türkiyelileşme” yönünde evrilen bir siyasi hüviyete bürünsün, HDP’nin geldiği nokta büyük önem arz ediyor.
HDP’nin Ak Parti’nin tek başına iktidarını önleyici misyonu üzerinde çok duruldu. Bu, bir anlamda HDP’ye keyif veren bir durum ortaya çıkardı. HDP’nin bu misyonunun, bütün siyasi duruşlarını Ak Parti ve Erdoğan nefreti üzerine inşa edenlere de büyük keyif verdiği gözlendi.
Ama bu durum geçici olmak zorunda. 7 Haziran geçti, Ak Parti’nin tek başına iktidarı engellendi, peki sonra?
Sonrasında HDP’nin “Türkiyelileşme” yönelişinin sınandığı bir süreç başlaması gerekiyor.
Aslında tıpkı Ak Parti’nin, CHP ve MHP’’den farklı olarak Kürtlerden yoğun biçimde oy almasının Türkiye’nin bütünlüğü açısından hayati önem taşıması gibi, etnik siyasetle yola çıkan HDP’nin, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığından başlayıp, 7 Haziran genel seçimlerinde sürdürdüğü şekilde “Türkiye’nin tamamını kapsayan bir söylem”e yönelmesi de Kürtler’in en azından bir kısmında oluşan farklılaşma zihniyetini entegrasyona dönüştürme potansiyeli açısından büyük önem taşımaktadır.
O yüzden de Demirtaş’ın “Türkiyelileşme” söylemi, HDP’ye hep kuşku ile bakan çevrelerde dahi olumlu karşılanmıştır.
Sorun şurda ki, bu “Türkiyelileşme” söylemi, farklı alanlardan oy devşirmeye yönelik bir seçim malzemesinden mi ibarettir, yoksa gerçekten Türkiye bütünlüğü içinde erimeyi öngören bir entegrasyon hamlesi midir?
Sınanma dediğim şey bu.
Burada HDP sınavının kolay olmadığını kabul etmek gerekiyor.
Öncelikli soru, bu hamleye Kandil’in, KCK’nın, İmralı’nın ne diyeceğidir. Çünkü HDP, tüm bu odaklarla birlikte siyaset yapan bir kurumdur.
Beklenti şu: HDP seçimlerde 80 milletvekili çıkardı. Bu Meclis’te önemli bir temsil demek. HDP bu temsili arkasına alıp, bağımsız siyaset üretebilir.