Annelerin
babaların “Aç kızım
başını” dediği zamanlar
oldu.
Kız tıp okuyordu ve başını açmazsa eğitim hayatı tehlikeye
girecekti.
Genç kız, İslam’ı öğrenmişti, İslam’ın “Müslümanca bir hayat” çerçevesinde ondan tesettüre girmesini istediğini öğrenmişti ve başını örtmüştü.
Anne – baba dindardı, namazında niyazındaydı, ayrıca annenin başı da kapalıydı, ama “Evden bir doktor çıkması” da önemliydi. Şimdi başını açsındı, doktor olduktan sonra isterse kapatsındı, bunda ne vardı ki, Allah affederdi.
Kızlar direndiler, çok direndiler.
Bir kısmı okuldan atılmayı göze aldı.
Bir kısmı evlerin “Ya başını açıp okula devam edersin, ya da eve gelme” gibi bir dışlaması ile karşılaştı.
Bir kısmı başını açtı, geceler boyu ağlayarak...
O günlerde “Başörtüsü teferruattır” beyanında bulunanların sözleri, başörtüsü yasağını kutsayanların gazetesinde manşet oldu. Bu beyanla başlarını açan genç kızlar kurulu düzenin kutsallarına boyun eğiyor olmanın övgüsünü kazandılar.
O günlerde başını örtmek “düşünce, inanç, kendi kimliğini inşa edebilme özgürlüğü” açısından kahramanca bir tavırdı.