İki gün önceki yazım “Tayyip Erdoğan’ın asıl problemi” başlığını taşıyordu. İlk paragrafı “Hemen söyleyeyim” diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu: “Hem sistemik yetkilerinin, yetkilerinden öte fiilen oluşturduğu gücün neredeyse sınırsız nitelik kazanması hem de etrafında kendisini uyaracak hiç kimsenin kalmamış olması. Bu ülke için problemdir, evet, ama Erdoğan’ın kendisi için de problemdir.”
Daha sonra Ak Parti yola çıkarken birlikte olan ve eşit derecede etkinliği bulunan Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener, Cemil Çiçek gibi isimlerin “Lider”e uyarı yapacakları zeminin kaybolduğunu yazmıştım. Bu isimlere belki sonraları önemli sorumluluklar üstlenen Davutoğlu ve Babacan’ı da ilave etmek gerekiyor.
Andığım isimlerin Erdoğan’ın iş tutma tarzına ilişkin bir hayli rezervi bulunduğu biliniyor. Kimi açık kimi örtülü söylemlerle Ak Parti’nin ana mecrasından uzaklaştığı, Erdoğan’ın her alanda belirleyici olduğu bir parti haline geldiği, parti bünyesinde bunu satın alacak bir tabanın da bulunduğu ancak, ülke gidişatı açısından içerde – dışarda...