Türk-Amerikan ilişkilerinin yaşadığı gerilimde en kritik başlığın “Kürtler” haline gelmesi, Müslüman toplumların birbiriyle ilişkisinin nasıl bir uluslararası oyun alanına dönüşebileceğinin tipik göstergesi.
Gelinen noktada Amerika adına “Türklerin Kürtleri öldürmesine mani olma misyonu” seslendiriliyor.
Biz de “Kürtleri öldürmek alçakça bir iftiradır, aksine onları bağrımıza basıyoruz, düşmanlığımız Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen ama Kürtleri de katleden terör örgütlerinedir” karşılığını veriyoruz.
Aslında Amerika olsun, genelde Batı dünyası olsun (Buna Rusya’yı da eklemek lazım) Kürt toplumu zemininde oluşan silahlı bir örgütün terör icra ettiğini bilir. Sözde buna karşı oluğunu da ifade eder. Ancak bu silahlı yapının nerede terör örgütüne dönüştüğü noktasındaki tavrı ikirciklidir.
Bunun da sebebi, bölgede dört ülkeyi etkileyebilecek Kürt varlığının, Batı’nın bu dört ülke ile ilişkisinde operasyonel araç haline getirilebilme imkanıdır.
Osmanlı’nın çözülüş dönemi sonlarından bu yana Batılı ülkelerin çalıştığı alandır Kürt nüfus alanı.
Lozan’da Türklere karşı Araplığı ve Kürtlüğü savunma rolündedirler.
Türkiye orada “Türkiye’de Müslüman azınlık yoktur” teziyle “Türk-Kürt bütünülğü”nü savunmuştur.
Ama dört ülkede Kürt eksenli gerilim bitmemiştir.
Ak Parti hükümetleri, birçok alanla birlikte bu sancılı alanı tedavi etmek için “Devlet tavrı”nı restore etmeye yönelmiş, Irak Kürtlüğünü de kapsayan ciddi adımlar atmış, ama bir merhalede Suriye ayağı devreye sokularak bu süreç sabote edilmiş... adeta Sisifos’un tepeye taşıdığı kaya yeniden aşağıya yuvarlanmıştır.